%30
Oryantalistler ve Düşmanları %28 indirimli Robert Irwin
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789750814716
Boyut
16.50x24.00
Sayfa Sayısı
347
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2008-09
Çeviren
Bahar Tırnakçı
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
1. Hamur
Dili
Türkçe
Orijinal Adı
For lust of knowing The Orientalists and their Enemies

Oryantalistler ve Düşmanları

18,52TL
12,96TL
%30
Satışta değil
9789750814716
432278
Oryantalistler ve Düşmanları
Oryantalistler ve Düşmanları
12.96
Doğu araştırmaları özellikle İslamın doğuşundan sonra Batı düşünsel yaşamında önem kazanmıştır. Irwin, Doğu araştırmalarının kapsamlı bir tarihi olarak nitelenebilecek bu kitabında Oryantalizmin seyyah, kâşif ve bilginlerin kişisel tutkusu ve ilgi alanı olmaktan çıkıp akademik bir disipline dönüşme serüvenini Ortaçağ İspanyasından Çarlık Rusyasına, oradan günümüz İsrail ve İngilteresine kadar uzanan çok yaygın bir coğrafyada ve geniş bir zaman diliminde ele alıyor. Oryantalizmin, özellikle 18. ve 19. yüzyıl Avrupa emperyalizmiyle bağlantılandırıldığı ve olumsuz çağrışımlar kazandığı sınırlı tanımlarına karşı çıkıyor. Bu bakımdan Şarkiyatçılık adlı kitabıyla ülkemizde de ilgi gören Edward Saidi dengeleyici bir bakış açısı geliştirdiği söylenebilir.

Tadımlık


ÖNSÖZ



Oryantalist misin?, diye sordu çömez.
İrkildim içten içe. Karanlık tınılı bir sözcüktü bu; bir Oryantalist yerel giysiler içinde cep teodolitiyle gezinir ve Batının nihai ve topyekun egemenliği için çalışırdı.
Tim Mackintosh-Smith, Travels with a Tangerine:
A Journey in the Footsteps of Ibn Battutah (2002)

İnsan birey olarak salt kişisel hayatını yaşamaz; farkında olarak ya da olmadan çağının ve çağdaşlarının hayatını da yaşar.
Thomas Mann, Büyülü Dağ(1924)

Kimi zaman fosilleştiğimi düşünürüm; kilisede günlük ibadetin ve Latince öğrenmenin herkes için zorunlu olduğu (gerçi Yunanca yalnızca zeki çocuklar içindi) bir okulda okuduğum için. Latince eğitimi büyük ölçüde dilbilgisel çözümlemenin ve ölçü bulmanın esaslarını ve ad çekimlerini ezberlemeye dayanıyordu. Ders kitaplarımız 20. yüzyıl başlarından, hatta daha öncesindendi. Klasikleri okutan öğretmenler Latince Vnin, W olarak telaffuz edilip edilmeyeceği gibi ciddi konular üstünde durmaya bayılıyorlardı. Vaazlar sırasında alfabe oyunu oynardım, haftada hiç değilse bir kez uzun uzadıya vaaz verilirdi. Klasik yapıtlardaki ve Kitabı Mukaddesteki karakterler Kral Davut, Simon Maccabeus, Gaius Mucius Scaevola veya Scipio Africanus- bize davranış modeli olarak sunulurdu. Katlandığım bu eğitim sistemi 21. yüzyılda yaygın olandan çok 17. ve 18. yüzyıllarda uygulanmış olan sisteme daha yakındı kuşkusuz. Günümüz eğitiminde kahraman bireylerin başarıları üstünde bunca durulmuyor ve çoğu okulda Hıristiyanlık aşılamanın yerini çok daha belirsiz, yumuşak ve çokkültürlü bir şey aldı. Ezbere dayalı bir öğrenim gözden düştü. Yine de şimdi, erken yaşta hem Kitabı Mukaddes hem de Latince metinler üzerinde yoğunlaşmanın, Oryantalizmin kaynağını ve oluşumunu anlamakta işe yaradığını görüyorum çünkü göreceğimiz gibi, Oryantalizm Kitabı Mukaddesin ve klasiklerin çok daha yüce söylemlerinin gölgesinde gelişti.
Bu kitabı bilginin yanı sıra zevk için de okunabilsin diye ilginç kılmak için elimden geleni yaptım. Ne var ki bu benim açımdan sorun oluşturdu; konusunun önemli ya da havalı olmayışı aslında düpedüz uğursuz oluşu, kitabıma yön veren bir izlek olduğu için. Eskinin bilgilenme biçimi biraz sıkıcıydı. Ciddi akademisyenlik çoğunlukla öyledir. Oryantalistlerce yapılanların çoğu Oryantalist olmayanlara bir hayli kuru gelir. Arapçayla İbranice arasında bir filolojik karşılaştırma yapmak, Fatımi dönemi Mısırına ait sikkeleri sınıflandırmak ya da Harun Reşidin Bizansa düzenlediği seferlerin temel bir zamandizinini çıkarmakla meşgul olan ayrıntıcılarda çok da heyecan verici bir yan yoktur. Dönemin bilginleri, anlaşılırlık ve dönemin sosyopolitik koşulları üzerinde pek durmuyorlardı. İlk önemli Oryantalist metinler anlaşılması güç bir Latinceyle yazılmıştı ve bu yüzden ancak eğitimli seçkin bir kesim tarafından okunabiliyordu. Eser yayınlama yönündeki baskı da o zaman daha azdı ve birçok çeviri ve akademik makale elyazması biçiminde kaldı. Perukalı ve cüppeli üniversite hocaları ve sofu piskoposlar, saygıdeğer hamiler, ürkek eski eser meraklıları ve bol boş zamanı olan müze küratörleri tozlu kitaplar arasında derin araştırmalar yaptılar. Khalkedon Konsili kararlarıyla veya Atina Yunancasının doğru telaffuzuyla ilgili çoktan belleklerden silinmiş tartışmalarda heyecan bulmayı başardılar. Burada ele alacağım Oryantalistlerin çoğu akademik araştırmayı bir ibadet olarak görüyordu ve ister Katolik olsunlar isterse de Protestan, son nefeslerini verir vermez ebedi kurtuluşa kavuşacakları veya cehennem azabına mahkûm edilecekleri inancıyla mezara gittiler. Bugün çoğumuz için böyle bir geçmişi hayal etmek bile zordur.
Oryantalizm genelde Batı akademisyenliğinin bir altbölümü olagelmiştir; bu yüzden akademik Oryantalizmin tarihi, akademisyenlerin kültürel yaşamdaki rollerine ilişkin özel bir örneklem incelemesidir. Kim kime ders verdi ve akademik aktarım nasıl işliyor? İnsan bir bilgin olarak nasıl kabul görür? Herhangi bir yüzyılda başka bir kültürü doğru dürüst incelemek için ne tür kaynaklar gerekiyordu? Bunlara ulaşılabilir miydi? Arap dili ve İslam araştırmaları Batı düşünsel yaşamının geniş çerçevesi içinde gerçekten de önemli miydi? Bunlar henüz yanıtlanmamış basit sorulardır. Bir de, Oryantalizmi eleştirenlerin tartışmaya açtığı daha bulanık konular var; bu alanda çalışan akademisyenlerin ne dereceye kadar bile isteye veya bilmeden emperyalizmin ve Siyonizmin işbirlikçisi oldukları gibi. Bazı sözlük ve ansiklopediler kültürel gasp araçları olarak suçlanabilir mi? Sırası gelmişken, Oryantalizmi her eleştiren, yazılarını iyi niyetle mi yazıyor yoksa bu polemiğin bir bölümünün akademi içi siyasetle, Yahudi karşıtlığıyla veya köktendinci İslamla bağlantılı bir gündemi mi var?
Bu kitap, Edward Saidin ilk kitaplarından, ilk basımı 1978 yılında yapılan Şarkiyatçılık* olmasaydı yazılamazdı. Said, kitabının 1995deki yeni basımına bir sonsöz ekledi ama ilk basımdaki olgu ve yorum hatalarının hiçbiri bu genişletilmiş baskıda düzeltilmedi. Saidin kitabı ne anlatıyor? Kısaca şunu: Hegemonyacı emperyalizmin söylemi olan Oryantalizm, Batıda Doğu ve özellikle İslam ve Araplar hakkında yazılıp çizilen herşeyi sınırlandıran bir söylemdir. Batının Arap topraklarına nüfuzunu ve burayı kendine mal etmesini meşrulaştırmış ve Siyonist tasarıyı sağlama bağlamıştır. Said Oryantalizmin başlangıcı konusunda tutarlı olmamakla birlikte genelde 18.
  • Açıklama
    • Doğu araştırmaları özellikle İslamın doğuşundan sonra Batı düşünsel yaşamında önem kazanmıştır. Irwin, Doğu araştırmalarının kapsamlı bir tarihi olarak nitelenebilecek bu kitabında Oryantalizmin seyyah, kâşif ve bilginlerin kişisel tutkusu ve ilgi alanı olmaktan çıkıp akademik bir disipline dönüşme serüvenini Ortaçağ İspanyasından Çarlık Rusyasına, oradan günümüz İsrail ve İngilteresine kadar uzanan çok yaygın bir coğrafyada ve geniş bir zaman diliminde ele alıyor. Oryantalizmin, özellikle 18. ve 19. yüzyıl Avrupa emperyalizmiyle bağlantılandırıldığı ve olumsuz çağrışımlar kazandığı sınırlı tanımlarına karşı çıkıyor. Bu bakımdan Şarkiyatçılık adlı kitabıyla ülkemizde de ilgi gören Edward Saidi dengeleyici bir bakış açısı geliştirdiği söylenebilir.

      Tadımlık


      ÖNSÖZ



      Oryantalist misin?, diye sordu çömez.
      İrkildim içten içe. Karanlık tınılı bir sözcüktü bu; bir Oryantalist yerel giysiler içinde cep teodolitiyle gezinir ve Batının nihai ve topyekun egemenliği için çalışırdı.
      Tim Mackintosh-Smith, Travels with a Tangerine:
      A Journey in the Footsteps of Ibn Battutah (2002)

      İnsan birey olarak salt kişisel hayatını yaşamaz; farkında olarak ya da olmadan çağının ve çağdaşlarının hayatını da yaşar.
      Thomas Mann, Büyülü Dağ(1924)

      Kimi zaman fosilleştiğimi düşünürüm; kilisede günlük ibadetin ve Latince öğrenmenin herkes için zorunlu olduğu (gerçi Yunanca yalnızca zeki çocuklar içindi) bir okulda okuduğum için. Latince eğitimi büyük ölçüde dilbilgisel çözümlemenin ve ölçü bulmanın esaslarını ve ad çekimlerini ezberlemeye dayanıyordu. Ders kitaplarımız 20. yüzyıl başlarından, hatta daha öncesindendi. Klasikleri okutan öğretmenler Latince Vnin, W olarak telaffuz edilip edilmeyeceği gibi ciddi konular üstünde durmaya bayılıyorlardı. Vaazlar sırasında alfabe oyunu oynardım, haftada hiç değilse bir kez uzun uzadıya vaaz verilirdi. Klasik yapıtlardaki ve Kitabı Mukaddesteki karakterler Kral Davut, Simon Maccabeus, Gaius Mucius Scaevola veya Scipio Africanus- bize davranış modeli olarak sunulurdu. Katlandığım bu eğitim sistemi 21. yüzyılda yaygın olandan çok 17. ve 18. yüzyıllarda uygulanmış olan sisteme daha yakındı kuşkusuz. Günümüz eğitiminde kahraman bireylerin başarıları üstünde bunca durulmuyor ve çoğu okulda Hıristiyanlık aşılamanın yerini çok daha belirsiz, yumuşak ve çokkültürlü bir şey aldı. Ezbere dayalı bir öğrenim gözden düştü. Yine de şimdi, erken yaşta hem Kitabı Mukaddes hem de Latince metinler üzerinde yoğunlaşmanın, Oryantalizmin kaynağını ve oluşumunu anlamakta işe yaradığını görüyorum çünkü göreceğimiz gibi, Oryantalizm Kitabı Mukaddesin ve klasiklerin çok daha yüce söylemlerinin gölgesinde gelişti.
      Bu kitabı bilginin yanı sıra zevk için de okunabilsin diye ilginç kılmak için elimden geleni yaptım. Ne var ki bu benim açımdan sorun oluşturdu; konusunun önemli ya da havalı olmayışı aslında düpedüz uğursuz oluşu, kitabıma yön veren bir izlek olduğu için. Eskinin bilgilenme biçimi biraz sıkıcıydı. Ciddi akademisyenlik çoğunlukla öyledir. Oryantalistlerce yapılanların çoğu Oryantalist olmayanlara bir hayli kuru gelir. Arapçayla İbranice arasında bir filolojik karşılaştırma yapmak, Fatımi dönemi Mısırına ait sikkeleri sınıflandırmak ya da Harun Reşidin Bizansa düzenlediği seferlerin temel bir zamandizinini çıkarmakla meşgul olan ayrıntıcılarda çok da heyecan verici bir yan yoktur. Dönemin bilginleri, anlaşılırlık ve dönemin sosyopolitik koşulları üzerinde pek durmuyorlardı. İlk önemli Oryantalist metinler anlaşılması güç bir Latinceyle yazılmıştı ve bu yüzden ancak eğitimli seçkin bir kesim tarafından okunabiliyordu. Eser yayınlama yönündeki baskı da o zaman daha azdı ve birçok çeviri ve akademik makale elyazması biçiminde kaldı. Perukalı ve cüppeli üniversite hocaları ve sofu piskoposlar, saygıdeğer hamiler, ürkek eski eser meraklıları ve bol boş zamanı olan müze küratörleri tozlu kitaplar arasında derin araştırmalar yaptılar. Khalkedon Konsili kararlarıyla veya Atina Yunancasının doğru telaffuzuyla ilgili çoktan belleklerden silinmiş tartışmalarda heyecan bulmayı başardılar. Burada ele alacağım Oryantalistlerin çoğu akademik araştırmayı bir ibadet olarak görüyordu ve ister Katolik olsunlar isterse de Protestan, son nefeslerini verir vermez ebedi kurtuluşa kavuşacakları veya cehennem azabına mahkûm edilecekleri inancıyla mezara gittiler. Bugün çoğumuz için böyle bir geçmişi hayal etmek bile zordur.
      Oryantalizm genelde Batı akademisyenliğinin bir altbölümü olagelmiştir; bu yüzden akademik Oryantalizmin tarihi, akademisyenlerin kültürel yaşamdaki rollerine ilişkin özel bir örneklem incelemesidir. Kim kime ders verdi ve akademik aktarım nasıl işliyor? İnsan bir bilgin olarak nasıl kabul görür? Herhangi bir yüzyılda başka bir kültürü doğru dürüst incelemek için ne tür kaynaklar gerekiyordu? Bunlara ulaşılabilir miydi? Arap dili ve İslam araştırmaları Batı düşünsel yaşamının geniş çerçevesi içinde gerçekten de önemli miydi? Bunlar henüz yanıtlanmamış basit sorulardır. Bir de, Oryantalizmi eleştirenlerin tartışmaya açtığı daha bulanık konular var; bu alanda çalışan akademisyenlerin ne dereceye kadar bile isteye veya bilmeden emperyalizmin ve Siyonizmin işbirlikçisi oldukları gibi. Bazı sözlük ve ansiklopediler kültürel gasp araçları olarak suçlanabilir mi? Sırası gelmişken, Oryantalizmi her eleştiren, yazılarını iyi niyetle mi yazıyor yoksa bu polemiğin bir bölümünün akademi içi siyasetle, Yahudi karşıtlığıyla veya köktendinci İslamla bağlantılı bir gündemi mi var?
      Bu kitap, Edward Saidin ilk kitaplarından, ilk basımı 1978 yılında yapılan Şarkiyatçılık* olmasaydı yazılamazdı. Said, kitabının 1995deki yeni basımına bir sonsöz ekledi ama ilk basımdaki olgu ve yorum hatalarının hiçbiri bu genişletilmiş baskıda düzeltilmedi. Saidin kitabı ne anlatıyor? Kısaca şunu: Hegemonyacı emperyalizmin söylemi olan Oryantalizm, Batıda Doğu ve özellikle İslam ve Araplar hakkında yazılıp çizilen herşeyi sınırlandıran bir söylemdir. Batının Arap topraklarına nüfuzunu ve burayı kendine mal etmesini meşrulaştırmış ve Siyonist tasarıyı sağlama bağlamıştır. Said Oryantalizmin başlangıcı konusunda tutarlı olmamakla birlikte genelde 18.
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat