Osmanlı'dan Günümüze Evlatlık Kurumu ve Koruyucu Aile
İnsanlık tarihi boyunca ailenin önemi gerek fert gerekse toplum açısından daima ifade edilmiş ve bu alanda geniş bir akademik literatür oluşmuştur. Aile, geleneğin ve kültürün oluşmasında ve uygulanmasında başat bir role sahiptir. Söz konusu geleneğin nesilden nesle aktarılması da şüphesiz bu kurumun sağlıklı bir şekilde hayatiyetini sürdürmesi ile mümkün olabilir. Ailenin varlığında şüphesiz çocuklar ve yakın akrabalar önemli bir zenginliktir. Neslin sürekliliğini sağlayacak olan çocuklar, yetiştikleri ailenin örf ve âdetini, hayat tecrübesini de öğrenerek zenginleşir. Bu sebeple evlat sahibi olabilmek hem insanın psikolojik bir ihtiyacı hem de toplumu toplum yapan önemli sosyolojik bir ihtiyaçtır.
Çocuk sahibi olamayan ailelerin, bu özlemlerini gidermek için farklı yollara başvurdukları bilinmektedir. Bir başka ailenin çocuğunu veya kimsesiz (ailesi olmayan) bir çocuğu himâye altına almak bu yollardan bir tanesidir. Bu nedenle evlat edinme müessesesi, ailelerin psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tarih boyunca ve dünyanın farklı bölgelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bir çocuğu kendi çocuğu olarak kabul etme anlamındaki evlât edinme uygulamasının geçmişte ve günümüzde rastlanan sosyal ve hukukî bir gerçeklik olduğunu söylemek mümkündür.
Evlat edinme, genellikle ailelerin çocuk özlemini gidermek için bir çeşit araç olarak kabul edilse de günümüzde bunun kimsesiz çocuklara sahip çıkıp onları topluma kazandırma hususunda bir gayrete dönüştüğünü ifade etmek yanlış olmaz. Nitekim evlat edinilen ya da koruma altına alınan çocuklar, biyolojik ve psikolojik gelişimlerini olumsuz olarak etkileyen uygunsuz ortamlardan alınıp, sevgi, saygı ve merhameti hissedecekleri, paylaşım ve fedakârlık gibi erdemleri tecrübe edebilecekleri sıcak bir aile ortamında büyümekle birlikte, bunların sosyal ve hukuki bir statü kazanmalarına da imkân tanınmış olmaktadır.
Evlat edinme ya da kimsesiz çocukların himâyesi konusunun psikolojik bir ihtiyaçtan öte sosyolojik bir vakıa olduğunu da görmek gerekir. Nitekim dünya tarihi boyunca özellikle meydana gelen savaş ve göçlerin sosyolojik yapıyı olumsuz etkilediği muhakkaktır. Büyük savaşlar ve göçlerden en çok etkilenen daima en savunmasız olan çocuklar olmuştur. Yaşanan acı olayların yetişkin-çocuk demeden tüm toplumu etkilemekle birlikte, büyüme evresinde olan çocukların üzerinde çoğu zaman bir travma etkisi yarattığı bilinmektedir. Ailesini kaybetmiş çocukların yoğunluğu, çoğu zaman ülke idaresinde olanların da doğru yönetmesi gereken sorunların başında gelir. Nitekim korumasız ve savunmasız olan çocukların suça olan yatkınlıkları bir tarafa, sosyal yapıdaki düzene uyum gösterememenin verdiği psikoloji ile kendilerine de onarılması zor zararları dokunmaktadır. Tüm bu sosyolojik ve psikolojik gerekçeler, kimsesiz çocukların sağlıklı ve güvenilir mekânlarda, doğru kişiler tarafından himâye edilmelerini, eğitim ve öğretimlerinin sağlanmasını gerekli kılmıştır.
Biz de elinizdeki bu çalışmada, evlat edinme ve kimsesiz çocukların himâyesi konusunu tarihî bir perspektifle incelemek, bunun farklı kültür ve medeniyetlerdeki yansımasını görmek istedik. Bu sebeple konuyu üç bölümde inceledik. Birinci bölümde, antik dönemdeki toplumların evlat edinme konusuna bakışı, bu alandaki uygulamaları ve kimsesiz çocukların korunması ile ilgili geliştirdikleri tedbirler hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca İbrahimî dinler arasında olan Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet'in evlat edinme müessesine bakışı ve uygulama usulleri de tahlil edilmiştir. Toplumdan topluma değişen örfi uygulamalar ve bunların hukuka yansıması, inceleme konusunu teşkil etmektedir.
Eserin ikinci bölümü İslam hukuk tatbikatının önemli bir kısmını içeren Osmanlı dönemine ayrılmıştır. Bu bölümde Osmanlı toplumunda gerek kimsesiz çocukların güvenliği açısından gerekse sosyal yapının iyileştirilmesi bakımından bu ihtiyacın nasıl giderildiği gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. Evlatlık kurumunun toplumda uygulama alanı bulup bulmadığı incelenerek kimsesiz çocukların himâyesi hakkında nasıl bir yöntemin hayata geçirildiği konusunda bilgiler verilmiştir. Osmanlı hukuk uygulamasının en zengin malzemesi olarak ifade edebileceğimiz fetva ve mahkeme kayıtlarında, sosyal hayattaki dokuya dair ipuçları verilmeye çalışılmıştır. Devletin son dönemlerinde, savaş ve göçlerin de tesiriyle özellikle Tanzimat'ın ilanından sonra kimsesiz ve himâyeye muhtaç çocukların devlet korumasına alındığı görülmektedir. Yaşadıkları zorluklar sebebiyle psikolojik olarak örselenmiş bu çocukların hem iyileştirilmeleri, hem de sosyal hayata katkı sağlayabilen sağlıklı bireyler haline gelebilmeleri için daha sistematik bir uygulamanın hayata geçirildiği anlaşılmaktadır. Kimsesiz çocukların korunması, eğitimi ve meslek edinmesine tahsis edilen kurumlara kronolojik sırayla yer verilmiştir. Kurumların kapasiteleri, verdikleri eğitim hizmeti ve işleyişleri hakkındaki bilgilerle topluma sağladıkları katkı gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır.
Eserin son bölümünde ise günümüz pratiğinde evlatlık kurumunun hukuki olarak nasıl işlediği ve koruyucu aile uygulamasının mahiyeti hakkında bilgiler verilmiş, Türk hukukunda evlat edinmenin kabul şartları, ilgili mevzuat ışığında tahlil edilmiştir. Ayrıca Osmanlı'daki uygulamaya benzer bir himâye sistemi olarak son dönemlerde öne çıkan “Koruyucu Aile Müessesesi” hakkında gerek mevzuat gerekse işleyiş konusunda bilgiler verilmiştir. Evlat edinme ile koruyucu aile uygulaması karşılaştırılarak aralarındaki hukuki farklılıklara değinilmiştir. Bu alanda Türkiye'deki evlat edinen ve koruyucu aile olan aileler hakkındaki istatistiki bilgiler paylaşılmıştır. Son olarak günümüzde bu alanda hizmet veren devlet kurumları ve sahada çalışan sivil toplum kuruluşlarına değinilmiş, Devletin kimsesiz çocuklar için sağladığı sosyal destekler hakkında bilgiler anlatılmıştır.
- Açıklama
İnsanlık tarihi boyunca ailenin önemi gerek fert gerekse toplum açısından daima ifade edilmiş ve bu alanda geniş bir akademik literatür oluşmuştur. Aile, geleneğin ve kültürün oluşmasında ve uygulanmasında başat bir role sahiptir. Söz konusu geleneğin nesilden nesle aktarılması da şüphesiz bu kurumun sağlıklı bir şekilde hayatiyetini sürdürmesi ile mümkün olabilir. Ailenin varlığında şüphesiz çocuklar ve yakın akrabalar önemli bir zenginliktir. Neslin sürekliliğini sağlayacak olan çocuklar, yetiştikleri ailenin örf ve âdetini, hayat tecrübesini de öğrenerek zenginleşir. Bu sebeple evlat sahibi olabilmek hem insanın psikolojik bir ihtiyacı hem de toplumu toplum yapan önemli sosyolojik bir ihtiyaçtır.
Çocuk sahibi olamayan ailelerin, bu özlemlerini gidermek için farklı yollara başvurdukları bilinmektedir. Bir başka ailenin çocuğunu veya kimsesiz (ailesi olmayan) bir çocuğu himâye altına almak bu yollardan bir tanesidir. Bu nedenle evlat edinme müessesesi, ailelerin psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tarih boyunca ve dünyanın farklı bölgelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bir çocuğu kendi çocuğu olarak kabul etme anlamındaki evlât edinme uygulamasının geçmişte ve günümüzde rastlanan sosyal ve hukukî bir gerçeklik olduğunu söylemek mümkündür.
Evlat edinme, genellikle ailelerin çocuk özlemini gidermek için bir çeşit araç olarak kabul edilse de günümüzde bunun kimsesiz çocuklara sahip çıkıp onları topluma kazandırma hususunda bir gayrete dönüştüğünü ifade etmek yanlış olmaz. Nitekim evlat edinilen ya da koruma altına alınan çocuklar, biyolojik ve psikolojik gelişimlerini olumsuz olarak etkileyen uygunsuz ortamlardan alınıp, sevgi, saygı ve merhameti hissedecekleri, paylaşım ve fedakârlık gibi erdemleri tecrübe edebilecekleri sıcak bir aile ortamında büyümekle birlikte, bunların sosyal ve hukuki bir statü kazanmalarına da imkân tanınmış olmaktadır.
Evlat edinme ya da kimsesiz çocukların himâyesi konusunun psikolojik bir ihtiyaçtan öte sosyolojik bir vakıa olduğunu da görmek gerekir. Nitekim dünya tarihi boyunca özellikle meydana gelen savaş ve göçlerin sosyolojik yapıyı olumsuz etkilediği muhakkaktır. Büyük savaşlar ve göçlerden en çok etkilenen daima en savunmasız olan çocuklar olmuştur. Yaşanan acı olayların yetişkin-çocuk demeden tüm toplumu etkilemekle birlikte, büyüme evresinde olan çocukların üzerinde çoğu zaman bir travma etkisi yarattığı bilinmektedir. Ailesini kaybetmiş çocukların yoğunluğu, çoğu zaman ülke idaresinde olanların da doğru yönetmesi gereken sorunların başında gelir. Nitekim korumasız ve savunmasız olan çocukların suça olan yatkınlıkları bir tarafa, sosyal yapıdaki düzene uyum gösterememenin verdiği psikoloji ile kendilerine de onarılması zor zararları dokunmaktadır. Tüm bu sosyolojik ve psikolojik gerekçeler, kimsesiz çocukların sağlıklı ve güvenilir mekânlarda, doğru kişiler tarafından himâye edilmelerini, eğitim ve öğretimlerinin sağlanmasını gerekli kılmıştır.
Biz de elinizdeki bu çalışmada, evlat edinme ve kimsesiz çocukların himâyesi konusunu tarihî bir perspektifle incelemek, bunun farklı kültür ve medeniyetlerdeki yansımasını görmek istedik. Bu sebeple konuyu üç bölümde inceledik. Birinci bölümde, antik dönemdeki toplumların evlat edinme konusuna bakışı, bu alandaki uygulamaları ve kimsesiz çocukların korunması ile ilgili geliştirdikleri tedbirler hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca İbrahimî dinler arasında olan Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet'in evlat edinme müessesine bakışı ve uygulama usulleri de tahlil edilmiştir. Toplumdan topluma değişen örfi uygulamalar ve bunların hukuka yansıması, inceleme konusunu teşkil etmektedir.
Eserin ikinci bölümü İslam hukuk tatbikatının önemli bir kısmını içeren Osmanlı dönemine ayrılmıştır. Bu bölümde Osmanlı toplumunda gerek kimsesiz çocukların güvenliği açısından gerekse sosyal yapının iyileştirilmesi bakımından bu ihtiyacın nasıl giderildiği gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır. Evlatlık kurumunun toplumda uygulama alanı bulup bulmadığı incelenerek kimsesiz çocukların himâyesi hakkında nasıl bir yöntemin hayata geçirildiği konusunda bilgiler verilmiştir. Osmanlı hukuk uygulamasının en zengin malzemesi olarak ifade edebileceğimiz fetva ve mahkeme kayıtlarında, sosyal hayattaki dokuya dair ipuçları verilmeye çalışılmıştır. Devletin son dönemlerinde, savaş ve göçlerin de tesiriyle özellikle Tanzimat'ın ilanından sonra kimsesiz ve himâyeye muhtaç çocukların devlet korumasına alındığı görülmektedir. Yaşadıkları zorluklar sebebiyle psikolojik olarak örselenmiş bu çocukların hem iyileştirilmeleri, hem de sosyal hayata katkı sağlayabilen sağlıklı bireyler haline gelebilmeleri için daha sistematik bir uygulamanın hayata geçirildiği anlaşılmaktadır. Kimsesiz çocukların korunması, eğitimi ve meslek edinmesine tahsis edilen kurumlara kronolojik sırayla yer verilmiştir. Kurumların kapasiteleri, verdikleri eğitim hizmeti ve işleyişleri hakkındaki bilgilerle topluma sağladıkları katkı gün yüzüne çıkarılmaya çalışılmıştır.
Eserin son bölümünde ise günümüz pratiğinde evlatlık kurumunun hukuki olarak nasıl işlediği ve koruyucu aile uygulamasının mahiyeti hakkında bilgiler verilmiş, Türk hukukunda evlat edinmenin kabul şartları, ilgili mevzuat ışığında tahlil edilmiştir. Ayrıca Osmanlı'daki uygulamaya benzer bir himâye sistemi olarak son dönemlerde öne çıkan “Koruyucu Aile Müessesesi” hakkında gerek mevzuat gerekse işleyiş konusunda bilgiler verilmiştir. Evlat edinme ile koruyucu aile uygulaması karşılaştırılarak aralarındaki hukuki farklılıklara değinilmiştir. Bu alanda Türkiye'deki evlat edinen ve koruyucu aile olan aileler hakkındaki istatistiki bilgiler paylaşılmıştır. Son olarak günümüzde bu alanda hizmet veren devlet kurumları ve sahada çalışan sivil toplum kuruluşlarına değinilmiş, Devletin kimsesiz çocuklar için sağladığı sosyal destekler hakkında bilgiler anlatılmıştır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.