Paradise Pansiyon
Paradise Pansiyon'daki öyküler “öteki”, hatta “öteki içinde öteki” olmayı temel alarak kat üstüne on üç kaçak kat çıkıyor: Bir zangocun kendi doğasını keşfeden ayrıksı oğlu, kilisedeki fresklere dalan bir midye toplayıcısı, darbe arifesinde çıktıkları tatil kâbusa dönen genç bir çift, merhume eşiyle yaşadıklarını hatırlamaya çalışan Alanyalı bir kuyumcu, kurban bayramı ziyareti için taşraya dönerek kurbanlığı kavrayan bir yazar, Hermafrodit mitinin yeniden yorumuyla bir kez daha başkalaşım geçiren hınzır bir nemf, zalimliğiyle ünlü bir Roma imparatorunun devasa heykeli karşısında kendinden geçen bir müze ziyaretçisi, Filistin direnişini coğrafi beden olarak hülasa eden bir anti-kahramaniçe, Viyana'daki bir çark barında sürpriz kuklasını konuşturan yerli bir vantrilok, Shakespeare'in kader anlayışına zamanın ötesinden bakan iki oyun kişisi, kurtuluş umudunu Yeşil Kart çekilişine bağlayan bir gassal, film çekimi esnasında metaforik bir depremle enkaz altında kalan genç bir yönetmen ve öykülerin her birinde cehenneme dönen postarabesk bir cennet.
Tuhaf mı tuhaftı! Hemen her tatil bölgesinde “Paradise” adlı bir işletme mutlaka vardı; fakat asıl tuhaf olan, terk edilmiş bir mekânın böyle bir adı olmasıydı. Tıpkı Atılgan'ın Anayurt Oteli adlı romanındaki gibi, adın yazılı olduğu ok biçimindeki tabelanın çivilerinden biri çürüyüp düşmüş, fakat bu okun ucu yukarıya dönmüş, göğü gösteriyor, pansiyonun gökyüzünde olduğu sanısını veriyordu.
“Bir yitik cennet daha,” dedim. “Cehennem” demeliydim.
- Açıklama
Paradise Pansiyon'daki öyküler “öteki”, hatta “öteki içinde öteki” olmayı temel alarak kat üstüne on üç kaçak kat çıkıyor: Bir zangocun kendi doğasını keşfeden ayrıksı oğlu, kilisedeki fresklere dalan bir midye toplayıcısı, darbe arifesinde çıktıkları tatil kâbusa dönen genç bir çift, merhume eşiyle yaşadıklarını hatırlamaya çalışan Alanyalı bir kuyumcu, kurban bayramı ziyareti için taşraya dönerek kurbanlığı kavrayan bir yazar, Hermafrodit mitinin yeniden yorumuyla bir kez daha başkalaşım geçiren hınzır bir nemf, zalimliğiyle ünlü bir Roma imparatorunun devasa heykeli karşısında kendinden geçen bir müze ziyaretçisi, Filistin direnişini coğrafi beden olarak hülasa eden bir anti-kahramaniçe, Viyana'daki bir çark barında sürpriz kuklasını konuşturan yerli bir vantrilok, Shakespeare'in kader anlayışına zamanın ötesinden bakan iki oyun kişisi, kurtuluş umudunu Yeşil Kart çekilişine bağlayan bir gassal, film çekimi esnasında metaforik bir depremle enkaz altında kalan genç bir yönetmen ve öykülerin her birinde cehenneme dönen postarabesk bir cennet.
Tuhaf mı tuhaftı! Hemen her tatil bölgesinde “Paradise” adlı bir işletme mutlaka vardı; fakat asıl tuhaf olan, terk edilmiş bir mekânın böyle bir adı olmasıydı. Tıpkı Atılgan'ın Anayurt Oteli adlı romanındaki gibi, adın yazılı olduğu ok biçimindeki tabelanın çivilerinden biri çürüyüp düşmüş, fakat bu okun ucu yukarıya dönmüş, göğü gösteriyor, pansiyonun gökyüzünde olduğu sanısını veriyordu.
“Bir yitik cennet daha,” dedim. “Cehennem” demeliydim.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.