Kimnus böceğiyle ölüm olmayan bir ormanda tanıştım. Aslında başlangıçta ne ormanın ölümsüzlüğünden ne de tanıştırıldığım böceğin adının Kimnus olduğundan haberim vardı. Sevgili kız kardeşimle el ele ormanda gezerken kendimden habersiz ormanın büyüsüne kapılmışım. Abarttığımı sanmıyorum, yaşadığım şeye ancak büyü denilebilir.Şefkatli ve ısrarcı kollarıyla beni kuytularına çeken ormanda, o güne kadar hiç duymadığım bir musikiyi dinliyor, hiç görmediğim renklerle allak bullak oluyordum.
Damarlarım duyarlı bir kemanın telleri gibi titreşirken, dinlediğim lezzetine doyulmaz musikinin bir parçası olmuştum sanki. Ormanın kuytularına çekilirken kaybolma korkusuyla kız kardeşimin elini hiç bırakmıyorum. O ormanı iyi biliyor, dili döndüğünce bana anlatıyor.
Ellerimi çok sesli müzik gibi tutan, roman gibi konuşan kız kardeşim, kah bin yıllık bir kocakarı, kah dam başlarında çatal iğneli pantolonuyla gökyüzüne mektup salan uçarı bir genç kız oluyordu. Ama eli hep elimde. Eller arasındaki enerji akışı duruma göre farklılık gösteriyor ancak, enerji enerjidir sonuçta. Bir de ses tonu. Sen on bin yıldır bir sesi bu kadar hoyrat kullanırsın da o ses eskimez mi, çatallaşmaz mı? Billahi tık yok. "Yoruldum, artık konuşamayacağım!" diyeceğine, "Susturamazsınız beni!..." diye çemkirip duruyor. Ben kah on bin yıllık kocakarıyı, kah üstünden düşmesin diye çatal iğneli pantolonu çekiştirip dururken bile elimi bırakmayan sokak çocuğunu dinlemeye alıştım.
Bu arada ikimiz de yaşsızlaştık. Hem bu ormanda ölüm yokmuş; öyle diyorlar, zaman da bildiğimiz zamanlara benzemiyor haliyle...
- Açıklama
Kimnus böceğiyle ölüm olmayan bir ormanda tanıştım. Aslında başlangıçta ne ormanın ölümsüzlüğünden ne de tanıştırıldığım böceğin adının Kimnus olduğundan haberim vardı. Sevgili kız kardeşimle el ele ormanda gezerken kendimden habersiz ormanın büyüsüne kapılmışım. Abarttığımı sanmıyorum, yaşadığım şeye ancak büyü denilebilir.Şefkatli ve ısrarcı kollarıyla beni kuytularına çeken ormanda, o güne kadar hiç duymadığım bir musikiyi dinliyor, hiç görmediğim renklerle allak bullak oluyordum.
Damarlarım duyarlı bir kemanın telleri gibi titreşirken, dinlediğim lezzetine doyulmaz musikinin bir parçası olmuştum sanki. Ormanın kuytularına çekilirken kaybolma korkusuyla kız kardeşimin elini hiç bırakmıyorum. O ormanı iyi biliyor, dili döndüğünce bana anlatıyor.
Ellerimi çok sesli müzik gibi tutan, roman gibi konuşan kız kardeşim, kah bin yıllık bir kocakarı, kah dam başlarında çatal iğneli pantolonuyla gökyüzüne mektup salan uçarı bir genç kız oluyordu. Ama eli hep elimde. Eller arasındaki enerji akışı duruma göre farklılık gösteriyor ancak, enerji enerjidir sonuçta. Bir de ses tonu. Sen on bin yıldır bir sesi bu kadar hoyrat kullanırsın da o ses eskimez mi, çatallaşmaz mı? Billahi tık yok. "Yoruldum, artık konuşamayacağım!" diyeceğine, "Susturamazsınız beni!..." diye çemkirip duruyor. Ben kah on bin yıllık kocakarıyı, kah üstünden düşmesin diye çatal iğneli pantolonu çekiştirip dururken bile elimi bırakmayan sokak çocuğunu dinlemeye alıştım.
Bu arada ikimiz de yaşsızlaştık. Hem bu ormanda ölüm yokmuş; öyle diyorlar, zaman da bildiğimiz zamanlara benzemiyor haliyle...
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.