%35
Sarayın Sırp Gelini Hamdi Mersin
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786053423829
Boyut
13.50x21.00
Sayfa Sayısı
336
Basım Yeri
Ankara
Baskı
1
Basım Tarihi
2017-12
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Sarayın Sırp Gelini

Yazar: Hamdi Mersin
Yayınevi : Akçağ Yayınları
54,00TL
35,10TL
%35
Satışta değil
9786053423829
737219
Sarayın Sırp Gelini
Sarayın Sırp Gelini
35.10

Adem, Mısır taraflarından getirilmiş güçlü bir zenciydi. Biçare, Müslüman topraklarda zulüm yasak olduğu için, memleketinden alındıktan sonra, Memlûklu sınırında hadım edilmişti. Zavallı, her anlatışında hem utanır, hem de, “Nasıl bir fetva ise; tövbe haşa, sınırın öbür tarafında Allah yok mu ki?" derdi.

Celladın üçü sıkıca tuttu, dördüncüsü kirişi doladı boynuna, iki ucundan bütün gücüyle çekti. Beyaz teni önce kızardı, sonra morardı, zavallının gözleri neredeyse yerinden fırladı. Çok uzun sürmedi işleri. Yığıldı kaldı, önce kucaklarına, sonra da geldiği yere, toprağa… Çoğu insanın, hiç gitmeyeceğini sandığı toprağa…

Timur konuşurken, Emir Sultan onu inceliyordu. Anlamıştı perişanlığını da, pişmanlığını da… Bayezid'den çok hırslı olduğunu da… Hem duruşu, hem sözleri, ruh hâlini ele veriyordu. Tahmininde yanılmamıştı. “Dünyanın benden başka sahibinin varlığına tahammül edemedim; ancak pişmanım, nefsim işte, nefsimin kölesiyim.” diyordu, apaçık söyleyemese de…

On üç yıl sonra; Kruşevaç'tan ayrılışından tam on üç yıl sonra Olivera, kiliseye ikinci kez yine Edirne'de gitti. Ona kimse niye gittin de dememişti, niye gitmedin de… Şimdi olduğu gibi… Kilisede dua etti. Kaybettikleri için ve geleceği için mum yaktı…

Ve daha fazlası…

  • Açıklama
    • Adem, Mısır taraflarından getirilmiş güçlü bir zenciydi. Biçare, Müslüman topraklarda zulüm yasak olduğu için, memleketinden alındıktan sonra, Memlûklu sınırında hadım edilmişti. Zavallı, her anlatışında hem utanır, hem de, “Nasıl bir fetva ise; tövbe haşa, sınırın öbür tarafında Allah yok mu ki?" derdi.

      Celladın üçü sıkıca tuttu, dördüncüsü kirişi doladı boynuna, iki ucundan bütün gücüyle çekti. Beyaz teni önce kızardı, sonra morardı, zavallının gözleri neredeyse yerinden fırladı. Çok uzun sürmedi işleri. Yığıldı kaldı, önce kucaklarına, sonra da geldiği yere, toprağa… Çoğu insanın, hiç gitmeyeceğini sandığı toprağa…

      Timur konuşurken, Emir Sultan onu inceliyordu. Anlamıştı perişanlığını da, pişmanlığını da… Bayezid'den çok hırslı olduğunu da… Hem duruşu, hem sözleri, ruh hâlini ele veriyordu. Tahmininde yanılmamıştı. “Dünyanın benden başka sahibinin varlığına tahammül edemedim; ancak pişmanım, nefsim işte, nefsimin kölesiyim.” diyordu, apaçık söyleyemese de…

      On üç yıl sonra; Kruşevaç'tan ayrılışından tam on üç yıl sonra Olivera, kiliseye ikinci kez yine Edirne'de gitti. Ona kimse niye gittin de dememişti, niye gitmedin de… Şimdi olduğu gibi… Kilisede dua etti. Kaybettikleri için ve geleceği için mum yaktı…

      Ve daha fazlası…

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat