Sevgili Üniversite1933 Üniversite Reformunu ve O Süreçte Gelişen Bir Aşkı Konu Alan Dönem Romanı
Naziler Almanya'da iktidara gelir gelmez birçok bilim adamını üniversitelerden uzaklaştırır. Cumhuriyet'in ilanından bu yana bir eğitim reformu gerçekleştirmek isteyen Türkiye ise ülkelerinden kovulan bu bilginleri eğitim reformunun öncüleri olarak Türkiye'ye davet eder. “Sevgili Üniversite“ 1933'te gerçekleştirilmek istenen bu üniversite reformunu konu alan bir dönem romanıdır. Tarih, aşk ve bilim üçgeninde anlatılan olaylar Türkiye'nin bilimle ve Batı ile arasındaki gerilimli, gelgitlerle dolu ilişkinin anatomisini gözler önüne serer.
“Sevgili Üniversite“de, Alman Hocalar, Türk öğrencileri ve bir geç modernleşme öyküsü derin bir araştırmanın sonucu olduğu daha ilk bakışta anlaşılan güçlü bir atmosferle anlatılıyor. Altıner, romanında bir yandan bilim insanının bilimle arasındaki ilişkiyi, ondan beklediği ölümsüzlük duygusunun yarattığı duygusal evreni çözümlerken, bir yandan da her yıl kapısında yüz binlerce öğrencinin sıraya girdiği Türkiye üniversitelerinin bilimsel ve siyasi bağlamdaki meşruiyetini sorguluyor. Bir başka deyişle Altıner, Türkiye'deki üniversite ve bilim anlayışımız konusundaki eleştirilerin tarihsel köklerini, yarattığı kurgusal karakterlerin rehberliğinde keşfetmemiz için ipuçları veriyor romanında.
“Öğrenciler Profesör Goldhagen'ın etrafını sarmaya başlamışlardı. Gidişinden dolayı üzüntülerini iletiyorlardı. İlk mezun ettiği doktorlardan biri oraya doğru seğirtip profesörün ceketinin eteğini yakalayıp öptü. Profesör bir taraftan ceketini kurtarmaya çalışıyor bir taraftan da “ah olamaz, bu eski âdetinizi bana yapmamanızı sizlerden rica etmiştim“, diyordu.“
“Böylesine bir ölümsüzlüğü, kimsenin seni hatırlamasına ihtiyaç bile duymadığın bir ölümsüzlüğü düşlemek tıpkı büyük bir aşkı yaşamış olmak gibiydi. Büyük bir aşktan sonra sıradan ilişkilerle nasıl yetinemezsen böyle bir düşten sonra da sıradan umutlarla yetinemezdin.
“Birbirlerinin terk ettikleri istasyonlara doğru yol alan iki tren gibiydiler. Farkına varmaksızın duygularla aklı birleştirmek için, ellerindeki kurdelelerle birbirlerinin trapezlerine uçan iki akrobat gibi. Ama ikisi de bilimi, akılcılığın o çok kıymetli ürününü sorgulamamıştı.“
- Açıklama
Naziler Almanya'da iktidara gelir gelmez birçok bilim adamını üniversitelerden uzaklaştırır. Cumhuriyet'in ilanından bu yana bir eğitim reformu gerçekleştirmek isteyen Türkiye ise ülkelerinden kovulan bu bilginleri eğitim reformunun öncüleri olarak Türkiye'ye davet eder. “Sevgili Üniversite“ 1933'te gerçekleştirilmek istenen bu üniversite reformunu konu alan bir dönem romanıdır. Tarih, aşk ve bilim üçgeninde anlatılan olaylar Türkiye'nin bilimle ve Batı ile arasındaki gerilimli, gelgitlerle dolu ilişkinin anatomisini gözler önüne serer.
“Sevgili Üniversite“de, Alman Hocalar, Türk öğrencileri ve bir geç modernleşme öyküsü derin bir araştırmanın sonucu olduğu daha ilk bakışta anlaşılan güçlü bir atmosferle anlatılıyor. Altıner, romanında bir yandan bilim insanının bilimle arasındaki ilişkiyi, ondan beklediği ölümsüzlük duygusunun yarattığı duygusal evreni çözümlerken, bir yandan da her yıl kapısında yüz binlerce öğrencinin sıraya girdiği Türkiye üniversitelerinin bilimsel ve siyasi bağlamdaki meşruiyetini sorguluyor. Bir başka deyişle Altıner, Türkiye'deki üniversite ve bilim anlayışımız konusundaki eleştirilerin tarihsel köklerini, yarattığı kurgusal karakterlerin rehberliğinde keşfetmemiz için ipuçları veriyor romanında.
“Öğrenciler Profesör Goldhagen'ın etrafını sarmaya başlamışlardı. Gidişinden dolayı üzüntülerini iletiyorlardı. İlk mezun ettiği doktorlardan biri oraya doğru seğirtip profesörün ceketinin eteğini yakalayıp öptü. Profesör bir taraftan ceketini kurtarmaya çalışıyor bir taraftan da “ah olamaz, bu eski âdetinizi bana yapmamanızı sizlerden rica etmiştim“, diyordu.““Böylesine bir ölümsüzlüğü, kimsenin seni hatırlamasına ihtiyaç bile duymadığın bir ölümsüzlüğü düşlemek tıpkı büyük bir aşkı yaşamış olmak gibiydi. Büyük bir aşktan sonra sıradan ilişkilerle nasıl yetinemezsen böyle bir düşten sonra da sıradan umutlarla yetinemezdin.
“Birbirlerinin terk ettikleri istasyonlara doğru yol alan iki tren gibiydiler. Farkına varmaksızın duygularla aklı birleştirmek için, ellerindeki kurdelelerle birbirlerinin trapezlerine uçan iki akrobat gibi. Ama ikisi de bilimi, akılcılığın o çok kıymetli ürününü sorgulamamıştı.“
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.