Sivil Toplum ve Devlet
Geçtiğimiz yüzyıllar, ulusların ve ulus devletlerin tarih sahnesine çıktığı ve geliştiği dönemlerdi. Modernleşme süreciyle birlikte her tür grup ve lokal aidiyet ve kimlik ulus devletin himayesinde ulus kimliği şablonuyla kolektif bir kimliğe evrilmeye başladı. Bu tarihsel gelişmeden hareket eden bazı düşünürler, geleceğin ruhunun, toplumunu çepeçevre kuşatan aşkın bir devlete gebe olduğu tezini ortaya attılar. Bu düşünürlere göre tarih, geçici bir durak, bir araç olan sivil toplumdan aşkın devlete doğru ilerleyecek, aşkın devlete vardıktan sonra da nihayete erecekti. Yirminci yüzyıl, aşkın devletlerin otoriter veya totaliter bir karakterde ortaya çıktığı yüzyıl olmuştu.
Ne var ki, yüzyılın ortasında faşist devletlerin, sonuna doğruysa sosyalist rejimlerin yıkılmasıyla birlikte aşkın devlet kurumunun beslendiği sosyal ve siyasal zemin erozyona uğradı. Bir bakıma, yirminci yüzyıl, aşkın devletlerin hezimetiyle kapandı. Yeni yüzyılda tarih, sivil toplumdan aşkın devlete değil, aksine aşkın devletten sivil topluma doğru ilerleme sürecine girmiş durumda. Bugün için metafiziksel, aşkın ve kutsal devlet anlayışı irtifa kaybederken, farklı kimlikleri ve renkleriyle sivil toplum, bütün dünyada yükselen bir değer haline gelmiştir. Mevcut şartların devam etmesi durumunda, yirmi birinci yüzyılın, sivil toplumun yüzyılı olacağını ileri sürmek fazla abartı olmayacaktır.
Bu kitapta yer alan çalışmalar, bu tezi Türkiye deneyimi üzerinden işlemek üzere kaleme alınmıştır. Kitaptaki bazı çalışmalar 28 Şubat sürecinin harlı, hararetli ortamında ortaya çıkmıştı. Çalışmayı yirmi yıl sonra altıncı baskı için gözden geçirdiğimizde, Türkiye'nin demokrasi ve sivil toplum yolunda kat ettiği inişli çıkışlı mesafeyi bir kez daha görmüş olduk. Türkiye, bu süre içinde demokratik siyaset alanının daraldığı bir noktadan, Avrupa Birliği'yle müzakereleri sürdürdüğü bir noktaya gelmiş, fakat bir müddet sonra hükümeti düşürme manevraları, çeşitli entrikalar, kumpaslar ve darbe girişimleri sonucunda yeniden zikzaklar çizmek zorunda kalmıştır.
Türkiye, Tanzimat'la başlayıp, Meşrutiyet ve Cumhuriyet'le devam eden süreç içindeki modernleşme deneyimi ve birikimi sayesinde demokratikleşme yönündeki yolculuğuna, inişli çıkışlı bir seyir izliyor olsa da devam etmektedir. Toplumumuzun engin deneyimi, Türkiye'nin “muasır medeniyet” ülküsü doğrultusundaki yolculuğuna devam etmesini, ufak tefek kazalarla birlikte, vazgeçilmez bir hedef haline getirmiştir. Bu yürüyüş devam ederken bir takım sancıların yaşanması, homurtuların duyulması, ana güzergâhın dışına çıkılması durumu söz konusu olabilecektir. Bunların, toplumun engin deneyimi, derin direnci ve savunma mekanizması karşısında aşılacağını, halkın 15 Temmuz akşamında darbe girişimine karşı gösterdiği tepkiden; tanka, topa, tüfeğe karşı çıplak elleriyle elde ettiği zaferden anlıyoruz.
- Açıklama
Geçtiğimiz yüzyıllar, ulusların ve ulus devletlerin tarih sahnesine çıktığı ve geliştiği dönemlerdi. Modernleşme süreciyle birlikte her tür grup ve lokal aidiyet ve kimlik ulus devletin himayesinde ulus kimliği şablonuyla kolektif bir kimliğe evrilmeye başladı. Bu tarihsel gelişmeden hareket eden bazı düşünürler, geleceğin ruhunun, toplumunu çepeçevre kuşatan aşkın bir devlete gebe olduğu tezini ortaya attılar. Bu düşünürlere göre tarih, geçici bir durak, bir araç olan sivil toplumdan aşkın devlete doğru ilerleyecek, aşkın devlete vardıktan sonra da nihayete erecekti. Yirminci yüzyıl, aşkın devletlerin otoriter veya totaliter bir karakterde ortaya çıktığı yüzyıl olmuştu.
Ne var ki, yüzyılın ortasında faşist devletlerin, sonuna doğruysa sosyalist rejimlerin yıkılmasıyla birlikte aşkın devlet kurumunun beslendiği sosyal ve siyasal zemin erozyona uğradı. Bir bakıma, yirminci yüzyıl, aşkın devletlerin hezimetiyle kapandı. Yeni yüzyılda tarih, sivil toplumdan aşkın devlete değil, aksine aşkın devletten sivil topluma doğru ilerleme sürecine girmiş durumda. Bugün için metafiziksel, aşkın ve kutsal devlet anlayışı irtifa kaybederken, farklı kimlikleri ve renkleriyle sivil toplum, bütün dünyada yükselen bir değer haline gelmiştir. Mevcut şartların devam etmesi durumunda, yirmi birinci yüzyılın, sivil toplumun yüzyılı olacağını ileri sürmek fazla abartı olmayacaktır.
Bu kitapta yer alan çalışmalar, bu tezi Türkiye deneyimi üzerinden işlemek üzere kaleme alınmıştır. Kitaptaki bazı çalışmalar 28 Şubat sürecinin harlı, hararetli ortamında ortaya çıkmıştı. Çalışmayı yirmi yıl sonra altıncı baskı için gözden geçirdiğimizde, Türkiye'nin demokrasi ve sivil toplum yolunda kat ettiği inişli çıkışlı mesafeyi bir kez daha görmüş olduk. Türkiye, bu süre içinde demokratik siyaset alanının daraldığı bir noktadan, Avrupa Birliği'yle müzakereleri sürdürdüğü bir noktaya gelmiş, fakat bir müddet sonra hükümeti düşürme manevraları, çeşitli entrikalar, kumpaslar ve darbe girişimleri sonucunda yeniden zikzaklar çizmek zorunda kalmıştır.
Türkiye, Tanzimat'la başlayıp, Meşrutiyet ve Cumhuriyet'le devam eden süreç içindeki modernleşme deneyimi ve birikimi sayesinde demokratikleşme yönündeki yolculuğuna, inişli çıkışlı bir seyir izliyor olsa da devam etmektedir. Toplumumuzun engin deneyimi, Türkiye'nin “muasır medeniyet” ülküsü doğrultusundaki yolculuğuna devam etmesini, ufak tefek kazalarla birlikte, vazgeçilmez bir hedef haline getirmiştir. Bu yürüyüş devam ederken bir takım sancıların yaşanması, homurtuların duyulması, ana güzergâhın dışına çıkılması durumu söz konusu olabilecektir. Bunların, toplumun engin deneyimi, derin direnci ve savunma mekanizması karşısında aşılacağını, halkın 15 Temmuz akşamında darbe girişimine karşı gösterdiği tepkiden; tanka, topa, tüfeğe karşı çıplak elleriyle elde ettiği zaferden anlıyoruz.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.