Sömürgecilik Sonrası İngiliz Romanında Eğitim
Sömürge sonrası dönemde yazılan romanlar çoğunlukla sömüren ve sömürülen arasında vuku bulan ilişkileri konu edinmiş ve bu ilişkilerden kaynaklanan bireysel ve toplumsal kazanımları, değişimleri ve problemleri işlemişlerdir.
Eğitim, sömürünün üç temel aracından biri olarak görüldüğü için, sömürgecilik sonrası romanın öne çıkan temaları içinde yer almaktadır. Sömürgecilik sonrası dönem düşünür, entelektüel ve yazarlarının çoğu, ‘yayılmacı' (imperialist) düşüncenin uygulamaya geçirilmiş biçimi olan ‘sömürgeciliğin,' başka bir deyişle Batı'nın, sömürüyü kalıcı hale getirip sürdürebilmek için kendi eğitim sistemini bir sömürü aracı gibi kullandığını, böylece sömürülen toplumları istediği yönde şekillendirdiği düşüncesinde hemfikirdirler. Bu aydınların bir kesimi, Avrupa medeniyetinin bıraktığı mirası, özellikle de bu medeniyetin en etkili sömürü aracı haline gelen ‘eğitim sistemini' radikal bir şekilde tümden reddetmek gerektiğini ileri sürerken, başka bir kesim de uzun süre sömürü aracı olarak kullanılmış olsa bile bilişsel temellere dayalı açık-sistem bir eğitimin ülkenin kalkınması ve refahı için davranışsal temellere dayalı, kapalı veya yarı-açık geleneksel bir eğitim sisteminden daha iyi olacağını, önemli olanın ülkenin siyasetine yön verenlerin daha faydalı olan bu sistemi toplumun kültürel bağlamına da uyarlayarak hedefe yönelik politikalar geliştirmeleri olduğunu, yüzyıllar süren etkileşim sonucu ortaya çıkan üstyapıyı tümden reddetmenin diyalektik olarak mümkün olamayacağını ve asıl yozlaşmanın sömürgeleştirilen ülkelerin kapalı ve/veya yarı açık sistemle yürütülen geleneksel eğitimlerinden kaynaklandığını savunurlar. Bu bağlamda bu çalışma; eğitim bilimini, öğrenme kuramlarını ve sömürge sonrası edebiyat kuramını da göz önüne alarak; bu iki görüşü savunan ve sömürge sonrası edebiyatta öne çıkan yazarların ‘eğitim' olgusuna olan bakış açıları ile bu bakış açılarının eserlerine yansımalarını incelemektedir.
- Açıklama
Sömürge sonrası dönemde yazılan romanlar çoğunlukla sömüren ve sömürülen arasında vuku bulan ilişkileri konu edinmiş ve bu ilişkilerden kaynaklanan bireysel ve toplumsal kazanımları, değişimleri ve problemleri işlemişlerdir.
Eğitim, sömürünün üç temel aracından biri olarak görüldüğü için, sömürgecilik sonrası romanın öne çıkan temaları içinde yer almaktadır. Sömürgecilik sonrası dönem düşünür, entelektüel ve yazarlarının çoğu, ‘yayılmacı' (imperialist) düşüncenin uygulamaya geçirilmiş biçimi olan ‘sömürgeciliğin,' başka bir deyişle Batı'nın, sömürüyü kalıcı hale getirip sürdürebilmek için kendi eğitim sistemini bir sömürü aracı gibi kullandığını, böylece sömürülen toplumları istediği yönde şekillendirdiği düşüncesinde hemfikirdirler. Bu aydınların bir kesimi, Avrupa medeniyetinin bıraktığı mirası, özellikle de bu medeniyetin en etkili sömürü aracı haline gelen ‘eğitim sistemini' radikal bir şekilde tümden reddetmek gerektiğini ileri sürerken, başka bir kesim de uzun süre sömürü aracı olarak kullanılmış olsa bile bilişsel temellere dayalı açık-sistem bir eğitimin ülkenin kalkınması ve refahı için davranışsal temellere dayalı, kapalı veya yarı-açık geleneksel bir eğitim sisteminden daha iyi olacağını, önemli olanın ülkenin siyasetine yön verenlerin daha faydalı olan bu sistemi toplumun kültürel bağlamına da uyarlayarak hedefe yönelik politikalar geliştirmeleri olduğunu, yüzyıllar süren etkileşim sonucu ortaya çıkan üstyapıyı tümden reddetmenin diyalektik olarak mümkün olamayacağını ve asıl yozlaşmanın sömürgeleştirilen ülkelerin kapalı ve/veya yarı açık sistemle yürütülen geleneksel eğitimlerinden kaynaklandığını savunurlar. Bu bağlamda bu çalışma; eğitim bilimini, öğrenme kuramlarını ve sömürge sonrası edebiyat kuramını da göz önüne alarak; bu iki görüşü savunan ve sömürge sonrası edebiyatta öne çıkan yazarların ‘eğitim' olgusuna olan bakış açıları ile bu bakış açılarının eserlerine yansımalarını incelemektedir.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.