Gerçekliğin hipnotik cıngılında icra edilen medya gösterisi bütün hızıyla sürerken, kafalarda tecelli etmesinden korkulan “boşluk” da giderek genişliyor kapanacağına…
Söz konusu gösterinin alttan alta telkin ettiği düşünce ise şu: Artık etrafımızda olup biten şeyler hakkında tutarlı ve anlaşılır yorumlama çerçeveleri sunabilmek nafile; yaşamsal gerçekliğe ilişkin söylenebilecek en muteber söz de ancak kopuk kopuk izlenimler ve yüzeysel düşünce uçları yoluyla ayakta tutulabilen bir “derinlik” iması…
Gerçekten de, gösterinin büyülü gerçeğinden daha politik ne olabilir!.. Ekrandaki büyünün bağımlılığı öneren dinamikleri salt bakmanın ve görmenin anlamaya yetmediği, bilmenin gerçek etkin rolünü açığa vuran eylem-odaklı düşünceye taraf olmaya zorluyor hepimizi. Çünkü kişi artık sadece düşüncelerinin değil, kimliğinin bile kurgusal ve “tıklanabilir” bir mesaj olduğu vehminden arınabilmeyi ancak hesaplı ve ölçülü bir şekilde kapılacağı öfkesine borçlu…
Çünkü her yerde “görünür kılınmışlık” hayaletinin sadık müşterileri olan bizler, maruz bırakıldığımız hipnoz sonucu, henüz adı konmamış bir “ekran müptelalığının” bu denli şedit bir “içtenliğin” zanlısı olabileceğini tahmin etmemiştik…
Şovenist İnşa, hayatımızın en verimli anlarını beyaz camın gölgesinde kurban edişimizin, yaşadığımızın “algılanabilir” bir kanıtını sunmak adına bazen bir çift söz terennüm edebilmek için saatlerce bir dizi soğuk telefon hatlarında bekleyişimizin, içimizdeki ve etrafımızı saran onca karanlık manzaraya rağmen, diğerleriyle aramıza kırılgan ve “ışıktan bir duvar” örüşümüzün, kamera merceklerinin yüzeylerine durmadan inatçı bir leke gibi birikişimizin maşeri duygusu üzerine yakılmış eleştirel bir ağıt…
Kendi saplantılı imgesine bunca düşkün olmasına rağmen, kendilik gerçeğine aynı ölçüde aç ve yabancı bir uygarlığın dolaysız çıktıları olduğumuza göre; şu halde, inşa etmek de, toplumsal gerçekliğimizin gösteri yoluyla imhası aynı zamanda. Dahası; yıkım, inşanın ta kendisi…
- Açıklama
Gerçekliğin hipnotik cıngılında icra edilen medya gösterisi bütün hızıyla sürerken, kafalarda tecelli etmesinden korkulan “boşluk” da giderek genişliyor kapanacağına…
Söz konusu gösterinin alttan alta telkin ettiği düşünce ise şu: Artık etrafımızda olup biten şeyler hakkında tutarlı ve anlaşılır yorumlama çerçeveleri sunabilmek nafile; yaşamsal gerçekliğe ilişkin söylenebilecek en muteber söz de ancak kopuk kopuk izlenimler ve yüzeysel düşünce uçları yoluyla ayakta tutulabilen bir “derinlik” iması…
Gerçekten de, gösterinin büyülü gerçeğinden daha politik ne olabilir!.. Ekrandaki büyünün bağımlılığı öneren dinamikleri salt bakmanın ve görmenin anlamaya yetmediği, bilmenin gerçek etkin rolünü açığa vuran eylem-odaklı düşünceye taraf olmaya zorluyor hepimizi. Çünkü kişi artık sadece düşüncelerinin değil, kimliğinin bile kurgusal ve “tıklanabilir” bir mesaj olduğu vehminden arınabilmeyi ancak hesaplı ve ölçülü bir şekilde kapılacağı öfkesine borçlu…
Çünkü her yerde “görünür kılınmışlık” hayaletinin sadık müşterileri olan bizler, maruz bırakıldığımız hipnoz sonucu, henüz adı konmamış bir “ekran müptelalığının” bu denli şedit bir “içtenliğin” zanlısı olabileceğini tahmin etmemiştik…
Şovenist İnşa, hayatımızın en verimli anlarını beyaz camın gölgesinde kurban edişimizin, yaşadığımızın “algılanabilir” bir kanıtını sunmak adına bazen bir çift söz terennüm edebilmek için saatlerce bir dizi soğuk telefon hatlarında bekleyişimizin, içimizdeki ve etrafımızı saran onca karanlık manzaraya rağmen, diğerleriyle aramıza kırılgan ve “ışıktan bir duvar” örüşümüzün, kamera merceklerinin yüzeylerine durmadan inatçı bir leke gibi birikişimizin maşeri duygusu üzerine yakılmış eleştirel bir ağıt…
Kendi saplantılı imgesine bunca düşkün olmasına rağmen, kendilik gerçeğine aynı ölçüde aç ve yabancı bir uygarlığın dolaysız çıktıları olduğumuza göre; şu halde, inşa etmek de, toplumsal gerçekliğimizin gösteri yoluyla imhası aynı zamanda. Dahası; yıkım, inşanın ta kendisi…
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.