“Bir varoluşun kaydını tutuyorum. Hepsi bu. Kendi varoluşumun kaydını. Ne söyleyebilirim? Hazırlıksız yakalandığım çaresiz bir hastalığı üstümden atmaya çalışır gibi bir ömür geçirdim,” diyerek başlıyor söze Süreyya.
“Ve öyküsü sessiz kalmış, kendi kendine yitip gitmiş diğer tüm kadınlar”ın coğrafyasını, alelade ya da olağanüstü tüm oluş hallerini işliyor. Kadınlığın ön bahçesinde kabul edilebilir oyunlar oynarken arka sokaklarında aynı kadınlığın en kuytuda kalmış düşüncelerini gün yüzüne çıkarıyor. Sıra dışı, meydan okuyan, direnen, pes etmeyen, bağıran ya da sessizliğe boğan bir kadının kendi gökyüzünü aydınlatmak için yıldızlarını göğe taşıması da denilebilir Süreyya'nın yaptığına. Ruhu cinsiyetsiz, bedeni kadın olan, bütün ayrımcılıkları reddeden birinin kendi olabilmek ve olduğu hali koruyabilmek adına en yakınlarına karşı verdiği mücadelenin öyküsü.
Nil Sakman, birçok metne gönderme yaptığı, feminist yazını bir basamak daha yukarı taşıdığı Süreyya'da ısrarla üzerinde durduğu tek bir benliğin “çoğul seslerini” duymamızı sağlıyor. Belki de baş kaldıran, kendine has ve özgün bu sese kulak vermek her şeyi değiştirecektir.
“İçinde bir yabancıyı taşıdığını düşünüyorsun. Binbir yüzü olan, seni oradan oraya sürükleyen bir yabancı. Saldırıya uğradığında bir canavara dönüşüyor. Rahatladığında miskin, uyuşuk, bencil birine. Dara düştüğünde somurtup oturuyor. Sen sandığın bu şeyi, koşulların belirliyor. Yolunu şaşırmış bir türün çocuğusun.”
- Açıklama
“Bir varoluşun kaydını tutuyorum. Hepsi bu. Kendi varoluşumun kaydını. Ne söyleyebilirim? Hazırlıksız yakalandığım çaresiz bir hastalığı üstümden atmaya çalışır gibi bir ömür geçirdim,” diyerek başlıyor söze Süreyya.
“Ve öyküsü sessiz kalmış, kendi kendine yitip gitmiş diğer tüm kadınlar”ın coğrafyasını, alelade ya da olağanüstü tüm oluş hallerini işliyor. Kadınlığın ön bahçesinde kabul edilebilir oyunlar oynarken arka sokaklarında aynı kadınlığın en kuytuda kalmış düşüncelerini gün yüzüne çıkarıyor. Sıra dışı, meydan okuyan, direnen, pes etmeyen, bağıran ya da sessizliğe boğan bir kadının kendi gökyüzünü aydınlatmak için yıldızlarını göğe taşıması da denilebilir Süreyya'nın yaptığına. Ruhu cinsiyetsiz, bedeni kadın olan, bütün ayrımcılıkları reddeden birinin kendi olabilmek ve olduğu hali koruyabilmek adına en yakınlarına karşı verdiği mücadelenin öyküsü.
Nil Sakman, birçok metne gönderme yaptığı, feminist yazını bir basamak daha yukarı taşıdığı Süreyya'da ısrarla üzerinde durduğu tek bir benliğin “çoğul seslerini” duymamızı sağlıyor. Belki de baş kaldıran, kendine has ve özgün bu sese kulak vermek her şeyi değiştirecektir.
“İçinde bir yabancıyı taşıdığını düşünüyorsun. Binbir yüzü olan, seni oradan oraya sürükleyen bir yabancı. Saldırıya uğradığında bir canavara dönüşüyor. Rahatladığında miskin, uyuşuk, bencil birine. Dara düştüğünde somurtup oturuyor. Sen sandığın bu şeyi, koşulların belirliyor. Yolunu şaşırmış bir türün çocuğusun.”
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.