Tam Yargı Davalarında Zarar Kavramı ve Tazminat Hesabı
Uğranılan zararın tazmin edilebilir olup olmadığı, idarenin zarardan sorumlu olup olmadığının tespitinin dava açılmadan önce yapılması, davanın kabul edilip edilmeyeceği konusunda davacılara yol gösterici olacaktır. Zarar vasfını taşımayan mağduriyetlerin tazmini istenilse de ortada bir zarar bulunmadığından davanın reddine karar verilecektir.
İdari işlem veya eylem nedeniyle zarar görülmesi durumunda, öncellikle bu zararın kesin olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Zararın, mevcut bir zarar mı yoksa ileriye yönelik henüz gerçekleşmemiş bir zarar mı olduğunun bilinmesi gerekir. Henüz gerçekleşmemiş bir zarar ise, hayatın olağan akışına göre gerçekleşmesi normal olan müstakbel bir zarar mı yoksa gerçekleşmesi bir riske bağlı olan muhtemel bir zarar mı olduğunun tespiti önemlidir. Çünkü zarar müstakbel bir zarar ise tazmin edilecek, muhtemel bir zarar ise tazmin edilmeyecektir.
Kişilerin ne tür bir zarara uğradığının tespit edilmesinden sonra, bu zarar karşılığında hangi tazminatları talep edebileceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Kişiler, daha fazla zarara uğrasa bile, hangi tazminat türlerini talep edebileceklerini bilmezler ise, taleple bağlılık ilkesi uyarınca, uğradığı zarardan daha azını tazminat olarak alabileceklerdir. Örneğin, idari bir eylem nedeniyle, taksicinin kendisi ve aracı zarar görse, taksici olan kişi aracı çektirmek için ve aracın tamiri için ödeme yapsa, kendisinin tedavisi için masraflar yapsa, bu süreçte elde edeceği gelirden yoksun kalsa, zararlarının tazmin edilebilmesi için açtığı davada bu zararların hepsini talep etmesi gerekmektedir. Yalnızca aracın tamir masrafları ve yoksun kaldığı kâr için dava açarsa, yalnızca tamir masraflarının ve elde edilemeyen gelirinin ödenmesine hükmedilecektir. Tam yargı davalarında taleple bağlılık ilkesi geçerli olduğundan, diğer zararlar hâkim tarafından tespit edilse bile, talep edilmediğinden ödenmesine hükmedilemeyecektir. Aracın çekilmesi için yapılan masrafların ve tedavi masraflarının ödenebilmesi için talep edilmesi gerekmektedir. Kişilerin bunu talep edebilmesi, uğradığı zarar karşılığında hangi tazminat türlerini talep edebileceğini bilmesine bağlıdır.
Bazen dava açılırken ne tür tazminat kalemleri talep edildiği belirtilmeksizin, yalnızca maddi tazminata hükmedilmesi istenilmektedir. Bu durum, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3. maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Talep edilen tüm tazminat nedenlerinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekmektedir. Belirtilmeden açılan davalar ya dilekçe ret kararıyla sonuçlanmakta ya da kişilerin uğradığı zararın tamamını alamamasına neden olmaktadır.
Ağır bedensel zararlara uğranılması ve destekten yoksun kalınması durumunda ne tür tazminat kalemlerinin talep edilebileceği yanında, kimlerin bu tazminatı talep edebileceğinin de bilinmesi önem arz etmektedir. Ağır olmayan bedensel zararlar halinde yalnızca zarara uğrayan kişi manevi tazminat talep edebilecek iken, ağır bedensel zararlara uğranılması durumunda zarara uğrayan kişinin yakınları da manevi tazminat talep edebileceklerdir. Ağır bedensel zararlara uğrayan kişilerin manevi tazminat talep edebilme hakkı bulunduğunu bilmesi gerekmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek kişilerin tespiti önemlidir. Destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olmayan kişilerin, tazminat talep etmesi halinde davası reddedilecek; destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olduğu halde kişilerin tazminat talep etmemesi halinde ise, uğranılan zarar tazmin edilmemiş olacaktır. Örneğin, kardeşlerin kural olarak birbirine destek olmayacağı kabul edildiğinden, kardeşlerin birbirinin destekten yoksun kalması nedeniyle açılan davalar reddedilmektedir. Kural böyle olmakla birlikte, bunun aksi kanıtlanabilecektir. Anne ve babasının ölmesi nedeniyle küçük kardeşine bakan abisinin ölümü nedeniyle, küçük kardeş destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecektir. Yalnızca bu hususun kanıtlanması gerekmektedir. Bu yönde iddialar ve kanıtlar ortaya konulmaksızın kardeşin ölümü nedeniyle açılan tazminat istemli davalar reddedilmektedir. Gerçek desteklik durumunun kanıtlanması durumunda destekten yoksun kalma tazminatı talep edilebileceğini bilmeyen örnekteki küçük kardeş, dava açmaz ise destekten yoksun kalma tazminatından mahrum kalacaktır. Destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olmayan, örneğin damadı ile arasında gerçek desteklik ilişkisi bulunmayan kayınbaba, damadının ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyeceğinden, destekten yoksun kalma istemiyle tam yargı davası açsa da davası mahkeme tarafından reddedilecektir.
Zararın nasıl hesaplandığı en azından yüzeysel olarak bilinirse, kişiler uğradığı zararı aşağı yukarı hesaplayabilecektir. Kişiler, zararın hesabını yapan bilirkişilerin doğru hesap yapıp yapmadıklarını kontrol edebilme imkânına sahip olacaklardır. Zararın ya da tazminatın yanlış hesaplanması durumunda, itiraz ederek ek rapor alınmasını sağlayabileceklerdir. Mahkemeler tarafından, hatalı hesaplanan bilirkişi raporu esas alınarak karar verilebilmekte, bu durum üst mahkeme tarafından fark edilmesiyle karar bozulmakta ve yeniden karar verilinceye kadar yargılama süresi epey uzamış olmaktadır. Bu durumun önüne geçilebilmesi için kişilerin zararın / tazminatın nasıl hesaplandığını en azından yüzeysel olarak bilmeleri gerekmektedir.
Kişiler, ne kadar zarara uğradığı konusunda bilgi sahibi olmaksızın, çok düşük miktarda ya da çok yüksek miktarda dava açmaları durumunda hak kaybına uğrayabilmektedirler. Örneğin, çok düşük miktarda dava açılması durumunda 2020 yılı için 7.000,000 TL'nin altındaki tam yargı davaları bakımından karar kesin olduğundan, mahkeme tarafından hatalı karar verilse bile kanun yolu kapalı olacaktır. Kişiler çok düşük miktarda (2020 yılı için 7.000,000 TL'nin altında) talepte bulunmaları ile kanun yoluna başvurma haklarını kaybetmektedirler. Mahkeme kararı hatalı olsa bile, karar kesin olduğundan kanun yollarına başvurulamayacaktır. Zarar miktarı bilinmeyip zarardan çok fazla talepte bulunulması halinde ise dava kısmen kabul kısmen ret ile sonuçlanacağından hem yüksek vekalet ücreti ödemek hem de yargılama giderlerinin bir kısmını karşılamak zorunda kalacaklardır.
Zarar kavramının tanımı, unsurları ve oluşan zararın nasıl hesaplanacağı hususunda Anayasa'da ve kanunlarda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Yasal düzenlemelere konu olmayan bu alan, doktrin ve yargı kararlarıyla doldurulmaya çalışılmaktadır. İdare hukuku kaynaklarında da zararın tazmini ve hesaplanmasına ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almamaktadır. Kitapta zararın ne olduğu, idarelerin hangi zarar türlerini karşılamakla yükümlü olduğu, uğranılan zararlar nedeniyle hangi tür tazminatın talep edilebileceği, zararın ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konularına değinilecektir.
Kitabın ilk bölümünde zararın tanımı, özellikleri ve zarar türlerine yer verilmiştir. Burada idarelerin hangi zarar türlerinden sorumlu olduğu açıklanmıştır. İkinci bölümde, meydana gelen zarar nedeniyle talep edilebilecek tazminat türlerine yer verilerek oluşan zarar nedeniyle hangi tazminat türlerinin talep edilebileceği açıklanmıştır. Son bölümünde ise zararın ve tazminatın ne şekilde hesaplanacağı konusu üzerinde durulmuştur. Kitabımızdaki konuların işlendiği İdare Hukuku kaynaklarında genellikle 1990-2000 yıllarına ait Danıştay kararlarından örnekler verilmektedir. Kitabımızda 2015–2020 yıllarına ilişkin yüzden fazla güncel Danıştay kararına yer verilmiştir.
- Açıklama
Uğranılan zararın tazmin edilebilir olup olmadığı, idarenin zarardan sorumlu olup olmadığının tespitinin dava açılmadan önce yapılması, davanın kabul edilip edilmeyeceği konusunda davacılara yol gösterici olacaktır. Zarar vasfını taşımayan mağduriyetlerin tazmini istenilse de ortada bir zarar bulunmadığından davanın reddine karar verilecektir.
İdari işlem veya eylem nedeniyle zarar görülmesi durumunda, öncellikle bu zararın kesin olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Zararın, mevcut bir zarar mı yoksa ileriye yönelik henüz gerçekleşmemiş bir zarar mı olduğunun bilinmesi gerekir. Henüz gerçekleşmemiş bir zarar ise, hayatın olağan akışına göre gerçekleşmesi normal olan müstakbel bir zarar mı yoksa gerçekleşmesi bir riske bağlı olan muhtemel bir zarar mı olduğunun tespiti önemlidir. Çünkü zarar müstakbel bir zarar ise tazmin edilecek, muhtemel bir zarar ise tazmin edilmeyecektir.
Kişilerin ne tür bir zarara uğradığının tespit edilmesinden sonra, bu zarar karşılığında hangi tazminatları talep edebileceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Kişiler, daha fazla zarara uğrasa bile, hangi tazminat türlerini talep edebileceklerini bilmezler ise, taleple bağlılık ilkesi uyarınca, uğradığı zarardan daha azını tazminat olarak alabileceklerdir. Örneğin, idari bir eylem nedeniyle, taksicinin kendisi ve aracı zarar görse, taksici olan kişi aracı çektirmek için ve aracın tamiri için ödeme yapsa, kendisinin tedavisi için masraflar yapsa, bu süreçte elde edeceği gelirden yoksun kalsa, zararlarının tazmin edilebilmesi için açtığı davada bu zararların hepsini talep etmesi gerekmektedir. Yalnızca aracın tamir masrafları ve yoksun kaldığı kâr için dava açarsa, yalnızca tamir masraflarının ve elde edilemeyen gelirinin ödenmesine hükmedilecektir. Tam yargı davalarında taleple bağlılık ilkesi geçerli olduğundan, diğer zararlar hâkim tarafından tespit edilse bile, talep edilmediğinden ödenmesine hükmedilemeyecektir. Aracın çekilmesi için yapılan masrafların ve tedavi masraflarının ödenebilmesi için talep edilmesi gerekmektedir. Kişilerin bunu talep edebilmesi, uğradığı zarar karşılığında hangi tazminat türlerini talep edebileceğini bilmesine bağlıdır.
Bazen dava açılırken ne tür tazminat kalemleri talep edildiği belirtilmeksizin, yalnızca maddi tazminata hükmedilmesi istenilmektedir. Bu durum, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3. maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Talep edilen tüm tazminat nedenlerinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekmektedir. Belirtilmeden açılan davalar ya dilekçe ret kararıyla sonuçlanmakta ya da kişilerin uğradığı zararın tamamını alamamasına neden olmaktadır.
Ağır bedensel zararlara uğranılması ve destekten yoksun kalınması durumunda ne tür tazminat kalemlerinin talep edilebileceği yanında, kimlerin bu tazminatı talep edebileceğinin de bilinmesi önem arz etmektedir. Ağır olmayan bedensel zararlar halinde yalnızca zarara uğrayan kişi manevi tazminat talep edebilecek iken, ağır bedensel zararlara uğranılması durumunda zarara uğrayan kişinin yakınları da manevi tazminat talep edebileceklerdir. Ağır bedensel zararlara uğrayan kişilerin manevi tazminat talep edebilme hakkı bulunduğunu bilmesi gerekmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek kişilerin tespiti önemlidir. Destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olmayan kişilerin, tazminat talep etmesi halinde davası reddedilecek; destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olduğu halde kişilerin tazminat talep etmemesi halinde ise, uğranılan zarar tazmin edilmemiş olacaktır. Örneğin, kardeşlerin kural olarak birbirine destek olmayacağı kabul edildiğinden, kardeşlerin birbirinin destekten yoksun kalması nedeniyle açılan davalar reddedilmektedir. Kural böyle olmakla birlikte, bunun aksi kanıtlanabilecektir. Anne ve babasının ölmesi nedeniyle küçük kardeşine bakan abisinin ölümü nedeniyle, küçük kardeş destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecektir. Yalnızca bu hususun kanıtlanması gerekmektedir. Bu yönde iddialar ve kanıtlar ortaya konulmaksızın kardeşin ölümü nedeniyle açılan tazminat istemli davalar reddedilmektedir. Gerçek desteklik durumunun kanıtlanması durumunda destekten yoksun kalma tazminatı talep edilebileceğini bilmeyen örnekteki küçük kardeş, dava açmaz ise destekten yoksun kalma tazminatından mahrum kalacaktır. Destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı olmayan, örneğin damadı ile arasında gerçek desteklik ilişkisi bulunmayan kayınbaba, damadının ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyeceğinden, destekten yoksun kalma istemiyle tam yargı davası açsa da davası mahkeme tarafından reddedilecektir.
Zararın nasıl hesaplandığı en azından yüzeysel olarak bilinirse, kişiler uğradığı zararı aşağı yukarı hesaplayabilecektir. Kişiler, zararın hesabını yapan bilirkişilerin doğru hesap yapıp yapmadıklarını kontrol edebilme imkânına sahip olacaklardır. Zararın ya da tazminatın yanlış hesaplanması durumunda, itiraz ederek ek rapor alınmasını sağlayabileceklerdir. Mahkemeler tarafından, hatalı hesaplanan bilirkişi raporu esas alınarak karar verilebilmekte, bu durum üst mahkeme tarafından fark edilmesiyle karar bozulmakta ve yeniden karar verilinceye kadar yargılama süresi epey uzamış olmaktadır. Bu durumun önüne geçilebilmesi için kişilerin zararın / tazminatın nasıl hesaplandığını en azından yüzeysel olarak bilmeleri gerekmektedir.
Kişiler, ne kadar zarara uğradığı konusunda bilgi sahibi olmaksızın, çok düşük miktarda ya da çok yüksek miktarda dava açmaları durumunda hak kaybına uğrayabilmektedirler. Örneğin, çok düşük miktarda dava açılması durumunda 2020 yılı için 7.000,000 TL'nin altındaki tam yargı davaları bakımından karar kesin olduğundan, mahkeme tarafından hatalı karar verilse bile kanun yolu kapalı olacaktır. Kişiler çok düşük miktarda (2020 yılı için 7.000,000 TL'nin altında) talepte bulunmaları ile kanun yoluna başvurma haklarını kaybetmektedirler. Mahkeme kararı hatalı olsa bile, karar kesin olduğundan kanun yollarına başvurulamayacaktır. Zarar miktarı bilinmeyip zarardan çok fazla talepte bulunulması halinde ise dava kısmen kabul kısmen ret ile sonuçlanacağından hem yüksek vekalet ücreti ödemek hem de yargılama giderlerinin bir kısmını karşılamak zorunda kalacaklardır.
Zarar kavramının tanımı, unsurları ve oluşan zararın nasıl hesaplanacağı hususunda Anayasa'da ve kanunlarda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Yasal düzenlemelere konu olmayan bu alan, doktrin ve yargı kararlarıyla doldurulmaya çalışılmaktadır. İdare hukuku kaynaklarında da zararın tazmini ve hesaplanmasına ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almamaktadır. Kitapta zararın ne olduğu, idarelerin hangi zarar türlerini karşılamakla yükümlü olduğu, uğranılan zararlar nedeniyle hangi tür tazminatın talep edilebileceği, zararın ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konularına değinilecektir.
Kitabın ilk bölümünde zararın tanımı, özellikleri ve zarar türlerine yer verilmiştir. Burada idarelerin hangi zarar türlerinden sorumlu olduğu açıklanmıştır. İkinci bölümde, meydana gelen zarar nedeniyle talep edilebilecek tazminat türlerine yer verilerek oluşan zarar nedeniyle hangi tazminat türlerinin talep edilebileceği açıklanmıştır. Son bölümünde ise zararın ve tazminatın ne şekilde hesaplanacağı konusu üzerinde durulmuştur. Kitabımızdaki konuların işlendiği İdare Hukuku kaynaklarında genellikle 1990-2000 yıllarına ait Danıştay kararlarından örnekler verilmektedir. Kitabımızda 2015–2020 yıllarına ilişkin yüzden fazla güncel Danıştay kararına yer verilmiştir.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.