%20
Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear Emine Halman
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786053000327
Boyut
16.00x24.00
Sayfa Sayısı
699
Basım Yeri
Ankara
Baskı
1
Basım Tarihi
2016-10
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
1. Hamur
Dili
Türkçe

Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear

123,00TL
98,40TL
%20
Satışta değil
9786053000327
650110
Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear
Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear
98.40

Bu çalışma içerisinde, esas olarak muvazaa ve tasarrufun iptali davaları, bunların birbirleri ilişkileri ile bu iki müesseseye yakın konular incelenmiştir.

İslam hukukunda, muvazaalı sözleşme yapılması yasaklanmamış, aksine ona olanak tanınmıştır. Bu sebeple, muvazaa ve namı müstear (takma ad), İslam hukukunda geniş uygulama alanı bulmuştur. Bu iki kurumun varlığı ve geçerliliği kabul edilmekle birlikte ispat koşulları, hüküm ve sonuçları hakkında, fikirler farklılık göstermektedir.

Türk hukukunun, muvazaa (danışıklılık), namı müstear (takma ad) inançlı işlem (itimada dayanan muamele) gibi konuları düzenlemekten kaçınması sebebiyle, bu görev uygulama ve doktrine düşmüş, gerek uygulamada gerekse, doktrinde muvazaa, namı müstear, inançlı işlem kapsamlı olarak ele alınıp incelenmiş, özellikle Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, daha belirgin kurallara bağlanmıştır.

Bu konuda pek çok ilmi görüş ileri sürülerek, içtihatlar çıkarılmıştır. Ancak buna rağmen inceleme konumuz olan müesseselerin yapılarının karmaşık olması, kanunlarımızda bir düzenleme yapılmaması nedeniyle, bu yönde öğretide tam bir görüş birliğine ve uygulamada bir istikrara varılmış değildir.

Bu çalışmada amacımız, muvazaa ve tasarrufun iptali kavramları, bunların hüküm ve sonuçları ile muvazaa davaları ve tasarrufun iptali davaları arasındaki farkları, benzerliklerini yakın hukukî müesseselerle birlikte Yargıtay kararları ve bilimsel öğreti ışığında incelemektir.

Muvazaalı işlemler hakkında, iptal davası açılmasına gerek olup olmadığı, doktrinde tartışmalıdır.

Kanaatimizce Takibe konu bir alacağın tahsilini temin için, borçlunun özünde geçerli tasarrufları ile yaptığı muvazaalı tasarruflar arasında, bir ayrım yapılmaksızın, koşulları mevcutsa, iptal davası hükümlerinin, öncelikle uygulanabileceğini kabul etmek gerekir. İptal davaları ne kadar geniş bir uygulama alanı bulur ve borçluların alacaklılardan mal kaçırmak kastıyla yaptıkları kötü niyetli tasarruflar ne kadar fazla iptale tabi tutulursa, borçluların kötü niyeti o kadar az ödüllendirilmiş olacaktır.

  • Açıklama
    • Bu çalışma içerisinde, esas olarak muvazaa ve tasarrufun iptali davaları, bunların birbirleri ilişkileri ile bu iki müesseseye yakın konular incelenmiştir.

      İslam hukukunda, muvazaalı sözleşme yapılması yasaklanmamış, aksine ona olanak tanınmıştır. Bu sebeple, muvazaa ve namı müstear (takma ad), İslam hukukunda geniş uygulama alanı bulmuştur. Bu iki kurumun varlığı ve geçerliliği kabul edilmekle birlikte ispat koşulları, hüküm ve sonuçları hakkında, fikirler farklılık göstermektedir.

      Türk hukukunun, muvazaa (danışıklılık), namı müstear (takma ad) inançlı işlem (itimada dayanan muamele) gibi konuları düzenlemekten kaçınması sebebiyle, bu görev uygulama ve doktrine düşmüş, gerek uygulamada gerekse, doktrinde muvazaa, namı müstear, inançlı işlem kapsamlı olarak ele alınıp incelenmiş, özellikle Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, daha belirgin kurallara bağlanmıştır.

      Bu konuda pek çok ilmi görüş ileri sürülerek, içtihatlar çıkarılmıştır. Ancak buna rağmen inceleme konumuz olan müesseselerin yapılarının karmaşık olması, kanunlarımızda bir düzenleme yapılmaması nedeniyle, bu yönde öğretide tam bir görüş birliğine ve uygulamada bir istikrara varılmış değildir.

      Bu çalışmada amacımız, muvazaa ve tasarrufun iptali kavramları, bunların hüküm ve sonuçları ile muvazaa davaları ve tasarrufun iptali davaları arasındaki farkları, benzerliklerini yakın hukukî müesseselerle birlikte Yargıtay kararları ve bilimsel öğreti ışığında incelemektir.

      Muvazaalı işlemler hakkında, iptal davası açılmasına gerek olup olmadığı, doktrinde tartışmalıdır.

      Kanaatimizce Takibe konu bir alacağın tahsilini temin için, borçlunun özünde geçerli tasarrufları ile yaptığı muvazaalı tasarruflar arasında, bir ayrım yapılmaksızın, koşulları mevcutsa, iptal davası hükümlerinin, öncelikle uygulanabileceğini kabul etmek gerekir. İptal davaları ne kadar geniş bir uygulama alanı bulur ve borçluların alacaklılardan mal kaçırmak kastıyla yaptıkları kötü niyetli tasarruflar ne kadar fazla iptale tabi tutulursa, borçluların kötü niyeti o kadar az ödüllendirilmiş olacaktır.

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat