Topkapı Sarayı Taşa Yazılan Tarih (Özel Kutulu)Taşa Yazılan Tarih
Osmanlı padişahlarına dört asra yakın hizmet veren Topkapı Sarayı, Marmara ve Boğaziçi'ni aynı anda görebilen ve eskiden şehrin son derece müstesna ve her türlü tabiat güzelliğine sahip bir alanı seçilmiştir. Burası, bir kısım yazarların ifadeleriyle, dünyanın en güzel, en latif ve gönül alıcı yeridir.
Yaklaşık yedi yüz bin metrekarelik bir alana yayılan sarayda ilk yapılaşma Fatih devrinde başladı ve sonra gelen her padişahın ilave ettirdiği fevkalade güzel yapılarla muazzam bir saray manzumesi oluştu.
Topkapı Sarayı uzaktan seyredildiğinde; eski devir ve günümüz saray modellerinden ziyade, sanki bir mektep ve medreseyi canlandırmaktadır. Gerçekten de bu fonksiyonları dolayısıyla emsallerinden, özellikle ayrılacak, geçmişte ve gelecekte ikinci bir numunesi görülemeyecektir.
Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümayun, Bâbüsselam ve Bâbüssaâde denilen üç ana kapı ile dört avlu, harem ve hasbahçelerden meydana geliyordu. Etrafı, sûr-ı sultanî denilen bin dört yüz metre uzunluğunda yüksek bir duvar ile çevrilmiştir.
Burası adeta saray değil, müstakil bir dünyadır.
Bâb-ı Hümayun'dan Bâbüsselam'a kadar uzanan dış avlu, her türlü faaliyetin merkezidir. Şikayeti olanların ve adalet aramaya gelenlerin müracaatlarını sunacakları Deavi Kasrı buradaydı. Hastahanesi, fodla fırınları, sarnıç ve su kuyuları, sim sakalar, hasırcılar, odun ambarı ocakları ve darphanesi ile bu avlu, hummalı bir faaliyetin ve renkli bir hayatın merkezi konumundaydı.
İkinci Avlu'da yer alan Divanhane (Kubbealtı), önemi dolayısıyla meydana da adını vermiştir. Dört yüz yıl dünya siyasetine buradan yön verilmiştir. Devletlerin, hükümdarların akıbeti burada kararlaştırılmış, savaş ve barış kararlan burada alınmış, üç kıtaya yayılan imparatorluğun idaresi buradan görülmüştür. Adeta dünyanın kalbi burada atardı. Divanhane'ye gölgesi vuran Adalet Kasrı, zulmün ve haksızlığın olmadığını vurgulamaktadır. Nitekim, Divanhane'nin ön yüzündeki bir kitabede bu husus şöyle vurgulanır.
Felekler bu yüce kubbe altından ibarettir,
Adalet olmasa bu köhne kubbe ayaklar üzre durmaz.
Devlet büyüklerinin geliş ve gidişleri, yeniçerilere ulufe dağıtılması, elçilerin karşılanması gibi olaylar sebebiyle bu meydanın olağanüstü bir önemi bulunmaktaydı. Meydanın diğer önemli binaları mutfaklar, has ahırlar, zülüflü baltacılar koğuşları, namazgah ve hazine dairesi idi.
Enderun'a girişi sağlayan Bâbüssaâde kapısı bayram, cülus ve sefer merasimi gibi nice görkemli olaylara şahit olmuştur. Enderun ise padişahın yaşadığı bir mekan olmanın ötesinde asıl olarak Osmanlı Devleti'nin en yüksek mektebidir. Dünyanın en zeki çocuklarının yaşadığı, eğitim aldığı ve ileride en yüksek mevkilere gelmek üzere yetiştirildiği bir mekanlar manzumesidir.
Bu alanın hemen dışında, her biri bir sanat harikası köşkler boy göstermektedir. Lâle Bahçesi de denilen alanda, geleceğin idarecileri sağlam bir bünyeye sahip olabilmek üzere her türlü spor faaliyetlerini icra ederlerdi.
(Tanıtım Yazısı'ndan)
- Açıklama
Osmanlı padişahlarına dört asra yakın hizmet veren Topkapı Sarayı, Marmara ve Boğaziçi'ni aynı anda görebilen ve eskiden şehrin son derece müstesna ve her türlü tabiat güzelliğine sahip bir alanı seçilmiştir. Burası, bir kısım yazarların ifadeleriyle, dünyanın en güzel, en latif ve gönül alıcı yeridir.
Yaklaşık yedi yüz bin metrekarelik bir alana yayılan sarayda ilk yapılaşma Fatih devrinde başladı ve sonra gelen her padişahın ilave ettirdiği fevkalade güzel yapılarla muazzam bir saray manzumesi oluştu.Topkapı Sarayı uzaktan seyredildiğinde; eski devir ve günümüz saray modellerinden ziyade, sanki bir mektep ve medreseyi canlandırmaktadır. Gerçekten de bu fonksiyonları dolayısıyla emsallerinden, özellikle ayrılacak, geçmişte ve gelecekte ikinci bir numunesi görülemeyecektir.
Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümayun, Bâbüsselam ve Bâbüssaâde denilen üç ana kapı ile dört avlu, harem ve hasbahçelerden meydana geliyordu. Etrafı, sûr-ı sultanî denilen bin dört yüz metre uzunluğunda yüksek bir duvar ile çevrilmiştir.
Burası adeta saray değil, müstakil bir dünyadır.
Bâb-ı Hümayun'dan Bâbüsselam'a kadar uzanan dış avlu, her türlü faaliyetin merkezidir. Şikayeti olanların ve adalet aramaya gelenlerin müracaatlarını sunacakları Deavi Kasrı buradaydı. Hastahanesi, fodla fırınları, sarnıç ve su kuyuları, sim sakalar, hasırcılar, odun ambarı ocakları ve darphanesi ile bu avlu, hummalı bir faaliyetin ve renkli bir hayatın merkezi konumundaydı.İkinci Avlu'da yer alan Divanhane (Kubbealtı), önemi dolayısıyla meydana da adını vermiştir. Dört yüz yıl dünya siyasetine buradan yön verilmiştir. Devletlerin, hükümdarların akıbeti burada kararlaştırılmış, savaş ve barış kararlan burada alınmış, üç kıtaya yayılan imparatorluğun idaresi buradan görülmüştür. Adeta dünyanın kalbi burada atardı. Divanhane'ye gölgesi vuran Adalet Kasrı, zulmün ve haksızlığın olmadığını vurgulamaktadır. Nitekim, Divanhane'nin ön yüzündeki bir kitabede bu husus şöyle vurgulanır.
Felekler bu yüce kubbe altından ibarettir,
Adalet olmasa bu köhne kubbe ayaklar üzre durmaz.Devlet büyüklerinin geliş ve gidişleri, yeniçerilere ulufe dağıtılması, elçilerin karşılanması gibi olaylar sebebiyle bu meydanın olağanüstü bir önemi bulunmaktaydı. Meydanın diğer önemli binaları mutfaklar, has ahırlar, zülüflü baltacılar koğuşları, namazgah ve hazine dairesi idi.
Enderun'a girişi sağlayan Bâbüssaâde kapısı bayram, cülus ve sefer merasimi gibi nice görkemli olaylara şahit olmuştur. Enderun ise padişahın yaşadığı bir mekan olmanın ötesinde asıl olarak Osmanlı Devleti'nin en yüksek mektebidir. Dünyanın en zeki çocuklarının yaşadığı, eğitim aldığı ve ileride en yüksek mevkilere gelmek üzere yetiştirildiği bir mekanlar manzumesidir.
Bu alanın hemen dışında, her biri bir sanat harikası köşkler boy göstermektedir. Lâle Bahçesi de denilen alanda, geleceğin idarecileri sağlam bir bünyeye sahip olabilmek üzere her türlü spor faaliyetlerini icra ederlerdi.
(Tanıtım Yazısı'ndan)
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.