Gerçek bir Arzu gibi (Arzu Çeçen dilinde Şahin anlamındadır.) bakışlarıyla düşmanın pozisyonunu gözden geçirdi. Yüzünde bir endişe belirdi. Genç komutan üzyüzbaşı Arzu Rus çemberinin en kolay nerden kırılabileceğini inceliyordu. Önlerindeki Şamil'in naibi Boysağar kılıcını kınından çekti.
-Arkadaşlar! Ya marşo, ya ocall! (ya özgürlük ya ölüm!)
Atının yularını kastı, topuklarını böğrüne bastırdı. Bu çelik gibi adamın peşinden küçük süvari birliği yayından boşanan bir ok gibi saldırıya geçti. Fakat onlardan ancak yirmi kadarı sağ kurtularak Çeçen ormanlarına ulaşabildi.
Bir subay Mihail Tarieloviç'e gördüklerini anlatıyordu.
-Denizde dalgaların üstünde binlerce ceset vardı. Çok korkunç görünüyordu. Karşı kıyıda karaya çıkanların görüntüsü daha da korkunçmuş. Kafkasların yiğit şahinlerinin binlercesi, Türk şehrinin sokaklarında can veriyor diyorlar.
Eyla ile Eyset topların gürlemelerini, savaşçıların naralarını, yaşlıların söylediği ilahiyi, kadınların çığlıklarını, çocukların ağlamalarını ve yaralıların inlemelerini duymuyorlardı bile. Eyla kardeşinin ağırlaşmış başını kucağına aldı. Üç adım ötede yamçının altında yatan Çora'nın cesedinin ayakları görünüyordu. Kararmış ayak parmakları yırtık ayakkabılarından dışarı fırlamış,yamçının altından akan küçük bir gölcük meydana getirerek pıhtılaşmıştı.
Soip Bolat'ın dürtüklemesiyle sıçrayarak kendine geldi. Bolat avucuna bir şey bıraktı. Soip avucundaki taneleri fark edince arkadaşına sordu:
- Bu ne Bolat?
- Kavrulmuş arpa, bir tas kadar Movla verdi.
Soip elini ağzına götürmek istiyor, ağzı sulanıyor, bağırsakları gurulduyor fakat o bir tanesini bile ağzına koyamıyordu.
- Yesene Soip.
Soip seslenmedi. Gözleri yaşardı. Kirpikleri ıslandı. Gözlerindeki yaş kirpiklerinde damla oldu. Göz pınarlarından aşağı yuvarlandı. Günlerdir aç ve hasta yatan nannesini hatırladı.
- Açıklama
Gerçek bir Arzu gibi (Arzu Çeçen dilinde Şahin anlamındadır.) bakışlarıyla düşmanın pozisyonunu gözden geçirdi. Yüzünde bir endişe belirdi. Genç komutan üzyüzbaşı Arzu Rus çemberinin en kolay nerden kırılabileceğini inceliyordu. Önlerindeki Şamil'in naibi Boysağar kılıcını kınından çekti.
-Arkadaşlar! Ya marşo, ya ocall! (ya özgürlük ya ölüm!)
Atının yularını kastı, topuklarını böğrüne bastırdı. Bu çelik gibi adamın peşinden küçük süvari birliği yayından boşanan bir ok gibi saldırıya geçti. Fakat onlardan ancak yirmi kadarı sağ kurtularak Çeçen ormanlarına ulaşabildi.
Bir subay Mihail Tarieloviç'e gördüklerini anlatıyordu.
-Denizde dalgaların üstünde binlerce ceset vardı. Çok korkunç görünüyordu. Karşı kıyıda karaya çıkanların görüntüsü daha da korkunçmuş. Kafkasların yiğit şahinlerinin binlercesi, Türk şehrinin sokaklarında can veriyor diyorlar.
Eyla ile Eyset topların gürlemelerini, savaşçıların naralarını, yaşlıların söylediği ilahiyi, kadınların çığlıklarını, çocukların ağlamalarını ve yaralıların inlemelerini duymuyorlardı bile. Eyla kardeşinin ağırlaşmış başını kucağına aldı. Üç adım ötede yamçının altında yatan Çora'nın cesedinin ayakları görünüyordu. Kararmış ayak parmakları yırtık ayakkabılarından dışarı fırlamış,yamçının altından akan küçük bir gölcük meydana getirerek pıhtılaşmıştı.
Soip Bolat'ın dürtüklemesiyle sıçrayarak kendine geldi. Bolat avucuna bir şey bıraktı. Soip avucundaki taneleri fark edince arkadaşına sordu:
- Bu ne Bolat?
- Kavrulmuş arpa, bir tas kadar Movla verdi.
Soip elini ağzına götürmek istiyor, ağzı sulanıyor, bağırsakları gurulduyor fakat o bir tanesini bile ağzına koyamıyordu.
- Yesene Soip.
Soip seslenmedi. Gözleri yaşardı. Kirpikleri ıslandı. Gözlerindeki yaş kirpiklerinde damla oldu. Göz pınarlarından aşağı yuvarlandı. Günlerdir aç ve hasta yatan nannesini hatırladı.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.