Yalanı Bıraktıran Kitap
Global anlamdaki kültür istilasından İslam coğrafyası da payını almış, manevi değerler alt üst olmuş değer yargıları değişmiş, bunun neticesinde de karşımıza çok vahim bir tablo çıkmıştır. Her ne kadar Batı'daki ruhsal ve ahlaki çöküntüden Batılı toplumlar feryat etseler de maalesef narsistçe, egoistçe ve menfaatperestçe tavırların cenderesinden kurtulamamış, keyfe mayeşa bir yaşantının esaretinden vareste kalamamışlardır. Diğer taraftan, biz, günümüz Müslümanlarının da bizi biz yapan dinamiklerin bir hayli uzağında kalmış bir görüntü arz ediyor olmamız da inkâr götürmez bir gerçektir. Evet, bugün İslam coğrafyasında yaşayan mü'minlerin terakki edebilmeleri bizi biz yapan değerlere sanrılabilmekle mümkün olabilecektir. Bu anlamda, bundan bir asır önce bütün Anadolu topraklarını gezen ve İslam âleminin bulunduğu durumu çok iyi tahlil edip kurtulmasının reçetesini sunan Bediüzzaman'ın (r.h.) "Bize her şeyden evvel lazım olan nedir?" sorusuna vermiş olduğu "Doğruluk ve yalan söylememek" ifadelerinin üzerinde dikkatle düşünmek gerekmektedir. Zaten yalan, çözülme ve bozulma baş gösteren cemiyet fertlerinin karakteristik vasfı olarak karşımıza çıkmaktadır. Evet, yalanın zararları sadece yalan söyleyenle sınırlı kalmamakta, bütün bir topluma menfi olarak yansıyabilmektedir. Yalanın ferdi olarak zararları ise göz ardı edilemeyecek boyutlardadır. İmana yabancı olan yalana "Müslümanım" diyen bir kimsenin hiç de yaklaşmayacağı bir günah olması lazımken, maalesef çok gözü kara gidildiği de dikkatlerden kaçmamaktadır. Yalana itiyat kazanan kimsenin ise zamanla yalanı meslek edinmesi ve alışkanlık sonucu da her türlü kötülüğe elverişli, hale gelmesi de izahtan varestedir. Zira yalan bütün kötülüklerin kaynağıdır. Bu anlamda kötü ahlak sergileyenler yalancı olduklarından da haber vermektedirler Bu bakımdan rahatlıkla, "Güzel ahlaklı olmanın yolu doğru olmaktan geçmektedir" diyebiliriz. Yalan, ahiret mahcubiyetine de medar olmaktadır. Evet, münafıklarla özdeşleşmiş bir tavır olan yalan, uhrevi planda da bizler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Ayrıca belirli bir hududu olmayan ve ucu açık bir bataklık olan "maslahat"ı kendi nefislerinin istekleri doğrultusunda kullanabilen günümüz insanının, maslahata binaen günümüzde revaçta olan yalana sürekli cevaz çıkartabilmekte olduklarını görmezlikten gelmek elbette ki mümkün olamaz. İmana yabancı bir tavır olan yalana saik sebepler arasında insanların "itibar kaybetmemek için" yalana başvurduklarına sıklıkla rastlamaktayız. İnsanların nazarında yer etmeye ram olmuş, metaryalist felsefeden etkilenmiş günümüz insanı itibar kazanmak adına her türlü yalan, iftira, gıybet, hile, tezvire başvursa da maksadının aksiyle tokat yiyerek itibar kaybettikleri tecrübeten görülmektedir. İşte değerli okurlar! Biz de, bir mü'minde bulunmaması gereken, ancak toplumu bir virüs gibi sarmış bir tavır olan yalandan kaçınmaya matuf, âcizane çözümler üretmeye gayret ettik. Yalandan kaçınmanın önemini zerk etmeye çalıştığımız bu mütevazı çalışmamızın, inananların yalandan nefretle uzaklaşmasına vesile olmasını Yüce Allah'tan (c.c.) niyaz ederim. Eksiklikleri olduğuna inandığım bu çalışmamızda tüm güzellikler Rabbimizden, eksiklikler ise nefsimizdendir. Dualarda beraber olmak temennisiyle... Rabbimize sonsuz hamdler, Resulü Muhammed Mustafa'ya (a.s.m.) hudutsuz salatü selamlar olsun!
- Cüneyt Gezer
Ankara
- Açıklama
Global anlamdaki kültür istilasından İslam coğrafyası da payını almış, manevi değerler alt üst olmuş değer yargıları değişmiş, bunun neticesinde de karşımıza çok vahim bir tablo çıkmıştır. Her ne kadar Batı'daki ruhsal ve ahlaki çöküntüden Batılı toplumlar feryat etseler de maalesef narsistçe, egoistçe ve menfaatperestçe tavırların cenderesinden kurtulamamış, keyfe mayeşa bir yaşantının esaretinden vareste kalamamışlardır. Diğer taraftan, biz, günümüz Müslümanlarının da bizi biz yapan dinamiklerin bir hayli uzağında kalmış bir görüntü arz ediyor olmamız da inkâr götürmez bir gerçektir. Evet, bugün İslam coğrafyasında yaşayan mü'minlerin terakki edebilmeleri bizi biz yapan değerlere sanrılabilmekle mümkün olabilecektir. Bu anlamda, bundan bir asır önce bütün Anadolu topraklarını gezen ve İslam âleminin bulunduğu durumu çok iyi tahlil edip kurtulmasının reçetesini sunan Bediüzzaman'ın (r.h.) "Bize her şeyden evvel lazım olan nedir?" sorusuna vermiş olduğu "Doğruluk ve yalan söylememek" ifadelerinin üzerinde dikkatle düşünmek gerekmektedir. Zaten yalan, çözülme ve bozulma baş gösteren cemiyet fertlerinin karakteristik vasfı olarak karşımıza çıkmaktadır. Evet, yalanın zararları sadece yalan söyleyenle sınırlı kalmamakta, bütün bir topluma menfi olarak yansıyabilmektedir. Yalanın ferdi olarak zararları ise göz ardı edilemeyecek boyutlardadır. İmana yabancı olan yalana "Müslümanım" diyen bir kimsenin hiç de yaklaşmayacağı bir günah olması lazımken, maalesef çok gözü kara gidildiği de dikkatlerden kaçmamaktadır. Yalana itiyat kazanan kimsenin ise zamanla yalanı meslek edinmesi ve alışkanlık sonucu da her türlü kötülüğe elverişli, hale gelmesi de izahtan varestedir. Zira yalan bütün kötülüklerin kaynağıdır. Bu anlamda kötü ahlak sergileyenler yalancı olduklarından da haber vermektedirler Bu bakımdan rahatlıkla, "Güzel ahlaklı olmanın yolu doğru olmaktan geçmektedir" diyebiliriz. Yalan, ahiret mahcubiyetine de medar olmaktadır. Evet, münafıklarla özdeşleşmiş bir tavır olan yalan, uhrevi planda da bizler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Ayrıca belirli bir hududu olmayan ve ucu açık bir bataklık olan "maslahat"ı kendi nefislerinin istekleri doğrultusunda kullanabilen günümüz insanının, maslahata binaen günümüzde revaçta olan yalana sürekli cevaz çıkartabilmekte olduklarını görmezlikten gelmek elbette ki mümkün olamaz. İmana yabancı bir tavır olan yalana saik sebepler arasında insanların "itibar kaybetmemek için" yalana başvurduklarına sıklıkla rastlamaktayız. İnsanların nazarında yer etmeye ram olmuş, metaryalist felsefeden etkilenmiş günümüz insanı itibar kazanmak adına her türlü yalan, iftira, gıybet, hile, tezvire başvursa da maksadının aksiyle tokat yiyerek itibar kaybettikleri tecrübeten görülmektedir. İşte değerli okurlar! Biz de, bir mü'minde bulunmaması gereken, ancak toplumu bir virüs gibi sarmış bir tavır olan yalandan kaçınmaya matuf, âcizane çözümler üretmeye gayret ettik. Yalandan kaçınmanın önemini zerk etmeye çalıştığımız bu mütevazı çalışmamızın, inananların yalandan nefretle uzaklaşmasına vesile olmasını Yüce Allah'tan (c.c.) niyaz ederim. Eksiklikleri olduğuna inandığım bu çalışmamızda tüm güzellikler Rabbimizden, eksiklikler ise nefsimizdendir. Dualarda beraber olmak temennisiyle... Rabbimize sonsuz hamdler, Resulü Muhammed Mustafa'ya (a.s.m.) hudutsuz salatü selamlar olsun!
- Cüneyt Gezer
Ankara
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.