Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786055412852
Boyut
135-195
Sayfa Sayısı
416
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2011-10
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 5941 Sayılı Çek Kanununa GöreKıymetli Evrak Hukukunun Esasları
Yazar:
Hasan Pulaşlı
Yayınevi : Adalet Yayınevi
40,00TL
Satışta değil
9786055412852
493601
https://www.kitapburada.com/kiymetli-evrak-hukukunun-esaslari-p493601.html
Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 5941 Sayılı Çek Kanununa Göre
40.00
Türk Ticaret Kanununda (TTK) en radikal değişiklikler, 6102 sayılı Kanunla şirketler hukukunda oldu. Kıymetli Evrak Hukukunda ise maddi hukuka ilişkin önemli sayılabilecek değişiklikler yapılmadı. Ancak, eskimiş olan dili günümüz Türkçesine uygun olarak güncelleştirildi. Daha önce 9. baskı yapan Kıymetli Evrak Hukuku kitabımız, yeni Kanunun ifadesi ve değişiklikleri de dikkate alınarak, özellikle İsviçre ve Alman bilimsel öğretisindeki görüşlere daha fazla yer verilmek suretiyle derinleştirilmiş ve ayrıca 1. baskısı çıkan 5941 sayılı Çek Hukuku kitabı da buraya eklenmiştir. Böyle, -Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları- bu eser, yeni çek hukuku mevzuatını da içine alarak daha kapsamlı olarak hazırlanmıştır.
Yeni Kanunda belli başlı değişikliklerin hangi konularda yapıldığına değinmeden önce, genel olarak iki hususu okuyucuların dikkate sunmak istiyorum. Birincisi, dilin arılaştırılmasıyla ilgilidir. Genel olarak dilin sadeleştirilmesinin memnuniyet verici olduğu vurgulamakla birlikte, 6762 sayılı Ticaret Kanununda kambiyo senetlerinde, senedi yazıp imza eden kişi olan -keşideci- yerine 6102 sayılı Kanunda -düzenleyen-, yine -keşide- için de -düzenleme- terimlerine yer verilmiştir. 50 yılı aşkın süreden beri uygulanan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundaki Kıymetli Evrak Hukukunda yerleşmiş teknik-hukukî kavram olan -keşideci-nin yerine -düzenleyen- kelimesinin tercih edilmesi kanımca yerinde olmamıştır. Çünkü bir kere -düzenleyen- kelimesi teknik bir kavram değildir ve çeşitli anlamlarda kullanılabilmesi mümkündür. Örneğin -çiçek düzenleyen-, -entrika düzenleyen-, -parti düzenleyen-, -yemek düzenleyen- gibi. Ancak, -keşideci- kelimesini, -çiçek keşide eden-, -parti keşide eden- vs şeklinde kullanılması mümkün değildir. Dolayısıyla, bilimsel öğretide ve mahkeme kararlarında uzun zamandan beri kullanılan ve kambiyo senetlerinde artık yerleşmiş ve benimsenmiş olan teknik bir kavram olan -keşideci- kelimesi aynen korunda daha isabetli olurdu.
İkincisi, Çeke ilişkin düzenlemedir. Bilindiği üzere, 1985 yılında 3167 sayılı Çek Kanununun çıkarılmasıyla, ilk defa çek iki başlı yasada yer alan bir konu oldu. Aynı durum, 5941 sayılı Çek Kanunu ile devam ettirildi ve böyle çekin şekil şartları, devri, ödenmesi, muacceliyet, cayma, sahte ve tahrif edilme gibi halleri 6102 sayılı TTKda (m. 780-823); çekin ibrazı, karşılıksız işlemi, muhatabın ödeme yükümü, çek defteri, ileri tarihli çek, tacir çeki ve tacir olmayan çek ile hamiline çek düzenlemesi ve cezaî yaptırımlar ise 5941 sayılı Çek Kanununda düzenlenmiş bulunmaktadır. Her ne kadar 5941 sayılı Kanunun Gerekçesinde -çek hukukunun bütünlüğünden- bahsedilse de, realite pek de öyle değildir. Çünkü, çek hukukuna ilişkin düzenlemeler, iki farklı yasada yer almış olmaktadır. Hâlbuki 6102 sayılı TTKnın yasalaşması aşamasında, çeke ilişkin hükümler buradan alınıp, tamamı yeni Çek Yasasına konularak yasa bütünlüğü sağlanmış olabilirdi. Ayrıca, iki farklı yasadaki farklı düzenlemeler de önlenmiş olurdu. Örneğin, 6102 sayılı TTKya göre hamile yazılı çek düzenlemesi, 5941 sayılı Çek Kanunu açısından, cezaî müeyyide ile cezalandırılması da söz konusu olmazdı. Bu konudaki eleştiriler ve örnekler hakkında kitabın çek bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığından, burada sadece soruna değinmekle yetiniyorum.
Önemli sayılabilecek değişiklikler kapsamında, 6762 sayılı TTK m. 711/3 hükmü, daha önce 5838 sayılı Yasa ile kaldırılmış olan, -keşideci çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı çeki ödemekten men edebilir- şeklindeki hükmü, yeni TTK 799. maddesine alınmamıştır. Hemen belirtelim anılan bu 3. fıkra hükmü kaynak İsviçre BK m. 1119/3 yer almakla birlikte, 19. 05. 1931 tarihli Kambiyo Senetlerine İlişkin Cenevre Birlik Anlaşması (CBA) m. 32 hükmünde yer almamaktadır. İkinci değişiklik, 6762 sayılı Kanunun 708 ve 729. maddeleri arasında ibraz sürelerinin hesaplanmasında uyumsuzluk bulunmaktaydı. 729. maddede, kıymetli evraka ilişkin hükümlerde gösterilen sürelerin hesaplanması sırasında bunların başladığı günün sayılmayacağı ifade edilirken, 708. madde bir açıklık içermemekteydi. Konu bilimsel öğretide tartışmalıydı. Yeni TTKnın 796. maddesine, sürenin ertesi gün başlayacağı şeklinde üçüncü fıkra eklenerek, 708. maddenin muadili olan 817. madde ile uyum sağlanarak tartışmalar da son verildi.
Üçüncü değişiklik ise, adresli ve yerleşim yerli çeklere ilişkin olarak, 6762 sayılı Yasadaki 609 hükmü, kaynak İsviçre hukukundan farklı idi ve bu da farklı yorumlara neden oluyordu. Yeni TTK m. 697 hükmünde adresli ve yerleşim yerli çeklere ilişkin hükümler kaynak yasaya uygun duruma getirildi.
Dördüncü değişiklik, 6762 sayılı Yasanın 644. maddesinde sebepsiz zenginleşmeye ilişkin herhangi bir zamanaşımı süresi yer almamakta idi. Yeni Kanunun 732. maddesine kaynak Yasada bulunmayan ancak Yargıtay kararlarında kökleşmiş olan zenginleşmenin oluştuğu tarihten itibaren bir olan özel bir zamanaşımı süresi eklendi.
Bu kitabın basımını üstlenen Adalet Yayınevi sahibi değerli dostum sayın Hakan Karaaslana, Genel Koordinatör sayın Tevfik Sarısoya, mizanpajını titizlikle yapan ve benim her türlü değişiklik önerilerimi yüksünmeden yerine getiren, kavramlar ve kanunlar indeksini birlikte hazırladığımız Hülya Çama ve kapak tasarımını gerçekleştiren İlknur Özkala böyle gerçekten güzel bir kitabı çıkardıkları için çok teşekkür ediyorum.
Eserin hukuk camiasına yararlı olması dileğiyle.
Yeni Kanunda belli başlı değişikliklerin hangi konularda yapıldığına değinmeden önce, genel olarak iki hususu okuyucuların dikkate sunmak istiyorum. Birincisi, dilin arılaştırılmasıyla ilgilidir. Genel olarak dilin sadeleştirilmesinin memnuniyet verici olduğu vurgulamakla birlikte, 6762 sayılı Ticaret Kanununda kambiyo senetlerinde, senedi yazıp imza eden kişi olan -keşideci- yerine 6102 sayılı Kanunda -düzenleyen-, yine -keşide- için de -düzenleme- terimlerine yer verilmiştir. 50 yılı aşkın süreden beri uygulanan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundaki Kıymetli Evrak Hukukunda yerleşmiş teknik-hukukî kavram olan -keşideci-nin yerine -düzenleyen- kelimesinin tercih edilmesi kanımca yerinde olmamıştır. Çünkü bir kere -düzenleyen- kelimesi teknik bir kavram değildir ve çeşitli anlamlarda kullanılabilmesi mümkündür. Örneğin -çiçek düzenleyen-, -entrika düzenleyen-, -parti düzenleyen-, -yemek düzenleyen- gibi. Ancak, -keşideci- kelimesini, -çiçek keşide eden-, -parti keşide eden- vs şeklinde kullanılması mümkün değildir. Dolayısıyla, bilimsel öğretide ve mahkeme kararlarında uzun zamandan beri kullanılan ve kambiyo senetlerinde artık yerleşmiş ve benimsenmiş olan teknik bir kavram olan -keşideci- kelimesi aynen korunda daha isabetli olurdu.
İkincisi, Çeke ilişkin düzenlemedir. Bilindiği üzere, 1985 yılında 3167 sayılı Çek Kanununun çıkarılmasıyla, ilk defa çek iki başlı yasada yer alan bir konu oldu. Aynı durum, 5941 sayılı Çek Kanunu ile devam ettirildi ve böyle çekin şekil şartları, devri, ödenmesi, muacceliyet, cayma, sahte ve tahrif edilme gibi halleri 6102 sayılı TTKda (m. 780-823); çekin ibrazı, karşılıksız işlemi, muhatabın ödeme yükümü, çek defteri, ileri tarihli çek, tacir çeki ve tacir olmayan çek ile hamiline çek düzenlemesi ve cezaî yaptırımlar ise 5941 sayılı Çek Kanununda düzenlenmiş bulunmaktadır. Her ne kadar 5941 sayılı Kanunun Gerekçesinde -çek hukukunun bütünlüğünden- bahsedilse de, realite pek de öyle değildir. Çünkü, çek hukukuna ilişkin düzenlemeler, iki farklı yasada yer almış olmaktadır. Hâlbuki 6102 sayılı TTKnın yasalaşması aşamasında, çeke ilişkin hükümler buradan alınıp, tamamı yeni Çek Yasasına konularak yasa bütünlüğü sağlanmış olabilirdi. Ayrıca, iki farklı yasadaki farklı düzenlemeler de önlenmiş olurdu. Örneğin, 6102 sayılı TTKya göre hamile yazılı çek düzenlemesi, 5941 sayılı Çek Kanunu açısından, cezaî müeyyide ile cezalandırılması da söz konusu olmazdı. Bu konudaki eleştiriler ve örnekler hakkında kitabın çek bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığından, burada sadece soruna değinmekle yetiniyorum.
Önemli sayılabilecek değişiklikler kapsamında, 6762 sayılı TTK m. 711/3 hükmü, daha önce 5838 sayılı Yasa ile kaldırılmış olan, -keşideci çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı çeki ödemekten men edebilir- şeklindeki hükmü, yeni TTK 799. maddesine alınmamıştır. Hemen belirtelim anılan bu 3. fıkra hükmü kaynak İsviçre BK m. 1119/3 yer almakla birlikte, 19. 05. 1931 tarihli Kambiyo Senetlerine İlişkin Cenevre Birlik Anlaşması (CBA) m. 32 hükmünde yer almamaktadır. İkinci değişiklik, 6762 sayılı Kanunun 708 ve 729. maddeleri arasında ibraz sürelerinin hesaplanmasında uyumsuzluk bulunmaktaydı. 729. maddede, kıymetli evraka ilişkin hükümlerde gösterilen sürelerin hesaplanması sırasında bunların başladığı günün sayılmayacağı ifade edilirken, 708. madde bir açıklık içermemekteydi. Konu bilimsel öğretide tartışmalıydı. Yeni TTKnın 796. maddesine, sürenin ertesi gün başlayacağı şeklinde üçüncü fıkra eklenerek, 708. maddenin muadili olan 817. madde ile uyum sağlanarak tartışmalar da son verildi.
Üçüncü değişiklik ise, adresli ve yerleşim yerli çeklere ilişkin olarak, 6762 sayılı Yasadaki 609 hükmü, kaynak İsviçre hukukundan farklı idi ve bu da farklı yorumlara neden oluyordu. Yeni TTK m. 697 hükmünde adresli ve yerleşim yerli çeklere ilişkin hükümler kaynak yasaya uygun duruma getirildi.
Dördüncü değişiklik, 6762 sayılı Yasanın 644. maddesinde sebepsiz zenginleşmeye ilişkin herhangi bir zamanaşımı süresi yer almamakta idi. Yeni Kanunun 732. maddesine kaynak Yasada bulunmayan ancak Yargıtay kararlarında kökleşmiş olan zenginleşmenin oluştuğu tarihten itibaren bir olan özel bir zamanaşımı süresi eklendi.
Bu kitabın basımını üstlenen Adalet Yayınevi sahibi değerli dostum sayın Hakan Karaaslana, Genel Koordinatör sayın Tevfik Sarısoya, mizanpajını titizlikle yapan ve benim her türlü değişiklik önerilerimi yüksünmeden yerine getiren, kavramlar ve kanunlar indeksini birlikte hazırladığımız Hülya Çama ve kapak tasarımını gerçekleştiren İlknur Özkala böyle gerçekten güzel bir kitabı çıkardıkları için çok teşekkür ediyorum.
Eserin hukuk camiasına yararlı olması dileğiyle.
- Açıklama
- Türk Ticaret Kanununda (TTK) en radikal değişiklikler, 6102 sayılı Kanunla şirketler hukukunda oldu. Kıymetli Evrak Hukukunda ise maddi hukuka ilişkin önemli sayılabilecek değişiklikler yapılmadı. Ancak, eskimiş olan dili günümüz Türkçesine uygun olarak güncelleştirildi. Daha önce 9. baskı yapan Kıymetli Evrak Hukuku kitabımız, yeni Kanunun ifadesi ve değişiklikleri de dikkate alınarak, özellikle İsviçre ve Alman bilimsel öğretisindeki görüşlere daha fazla yer verilmek suretiyle derinleştirilmiş ve ayrıca 1. baskısı çıkan 5941 sayılı Çek Hukuku kitabı da buraya eklenmiştir. Böyle, -Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları- bu eser, yeni çek hukuku mevzuatını da içine alarak daha kapsamlı olarak hazırlanmıştır.
Yeni Kanunda belli başlı değişikliklerin hangi konularda yapıldığına değinmeden önce, genel olarak iki hususu okuyucuların dikkate sunmak istiyorum. Birincisi, dilin arılaştırılmasıyla ilgilidir. Genel olarak dilin sadeleştirilmesinin memnuniyet verici olduğu vurgulamakla birlikte, 6762 sayılı Ticaret Kanununda kambiyo senetlerinde, senedi yazıp imza eden kişi olan -keşideci- yerine 6102 sayılı Kanunda -düzenleyen-, yine -keşide- için de -düzenleme- terimlerine yer verilmiştir. 50 yılı aşkın süreden beri uygulanan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundaki Kıymetli Evrak Hukukunda yerleşmiş teknik-hukukî kavram olan -keşideci-nin yerine -düzenleyen- kelimesinin tercih edilmesi kanımca yerinde olmamıştır. Çünkü bir kere -düzenleyen- kelimesi teknik bir kavram değildir ve çeşitli anlamlarda kullanılabilmesi mümkündür. Örneğin -çiçek düzenleyen-, -entrika düzenleyen-, -parti düzenleyen-, -yemek düzenleyen- gibi. Ancak, -keşideci- kelimesini, -çiçek keşide eden-, -parti keşide eden- vs şeklinde kullanılması mümkün değildir. Dolayısıyla, bilimsel öğretide ve mahkeme kararlarında uzun zamandan beri kullanılan ve kambiyo senetlerinde artık yerleşmiş ve benimsenmiş olan teknik bir kavram olan -keşideci- kelimesi aynen korunda daha isabetli olurdu.
İkincisi, Çeke ilişkin düzenlemedir. Bilindiği üzere, 1985 yılında 3167 sayılı Çek Kanununun çıkarılmasıyla, ilk defa çek iki başlı yasada yer alan bir konu oldu. Aynı durum, 5941 sayılı Çek Kanunu ile devam ettirildi ve böyle çekin şekil şartları, devri, ödenmesi, muacceliyet, cayma, sahte ve tahrif edilme gibi halleri 6102 sayılı TTKda (m. 780-823); çekin ibrazı, karşılıksız işlemi, muhatabın ödeme yükümü, çek defteri, ileri tarihli çek, tacir çeki ve tacir olmayan çek ile hamiline çek düzenlemesi ve cezaî yaptırımlar ise 5941 sayılı Çek Kanununda düzenlenmiş bulunmaktadır. Her ne kadar 5941 sayılı Kanunun Gerekçesinde -çek hukukunun bütünlüğünden- bahsedilse de, realite pek de öyle değildir. Çünkü, çek hukukuna ilişkin düzenlemeler, iki farklı yasada yer almış olmaktadır. Hâlbuki 6102 sayılı TTKnın yasalaşması aşamasında, çeke ilişkin hükümler buradan alınıp, tamamı yeni Çek Yasasına konularak yasa bütünlüğü sağlanmış olabilirdi. Ayrıca, iki farklı yasadaki farklı düzenlemeler de önlenmiş olurdu. Örneğin, 6102 sayılı TTKya göre hamile yazılı çek düzenlemesi, 5941 sayılı Çek Kanunu açısından, cezaî müeyyide ile cezalandırılması da söz konusu olmazdı. Bu konudaki eleştiriler ve örnekler hakkında kitabın çek bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığından, burada sadece soruna değinmekle yetiniyorum.
Önemli sayılabilecek değişiklikler kapsamında, 6762 sayılı TTK m. 711/3 hükmü, daha önce 5838 sayılı Yasa ile kaldırılmış olan, -keşideci çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı çeki ödemekten men edebilir- şeklindeki hükmü, yeni TTK 799. maddesine alınmamıştır. Hemen belirtelim anılan bu 3. fıkra hükmü kaynak İsviçre BK m. 1119/3 yer almakla birlikte, 19. 05. 1931 tarihli Kambiyo Senetlerine İlişkin Cenevre Birlik Anlaşması (CBA) m. 32 hükmünde yer almamaktadır. İkinci değişiklik, 6762 sayılı Kanunun 708 ve 729. maddeleri arasında ibraz sürelerinin hesaplanmasında uyumsuzluk bulunmaktaydı. 729. maddede, kıymetli evraka ilişkin hükümlerde gösterilen sürelerin hesaplanması sırasında bunların başladığı günün sayılmayacağı ifade edilirken, 708. madde bir açıklık içermemekteydi. Konu bilimsel öğretide tartışmalıydı. Yeni TTKnın 796. maddesine, sürenin ertesi gün başlayacağı şeklinde üçüncü fıkra eklenerek, 708. maddenin muadili olan 817. madde ile uyum sağlanarak tartışmalar da son verildi.
Üçüncü değişiklik ise, adresli ve yerleşim yerli çeklere ilişkin olarak, 6762 sayılı Yasadaki 609 hükmü, kaynak İsviçre hukukundan farklı idi ve bu da farklı yorumlara neden oluyordu. Yeni TTK m. 697 hükmünde adresli ve yerleşim yerli çeklere ilişkin hükümler kaynak yasaya uygun duruma getirildi.
Dördüncü değişiklik, 6762 sayılı Yasanın 644. maddesinde sebepsiz zenginleşmeye ilişkin herhangi bir zamanaşımı süresi yer almamakta idi. Yeni Kanunun 732. maddesine kaynak Yasada bulunmayan ancak Yargıtay kararlarında kökleşmiş olan zenginleşmenin oluştuğu tarihten itibaren bir olan özel bir zamanaşımı süresi eklendi.
Bu kitabın basımını üstlenen Adalet Yayınevi sahibi değerli dostum sayın Hakan Karaaslana, Genel Koordinatör sayın Tevfik Sarısoya, mizanpajını titizlikle yapan ve benim her türlü değişiklik önerilerimi yüksünmeden yerine getiren, kavramlar ve kanunlar indeksini birlikte hazırladığımız Hülya Çama ve kapak tasarımını gerçekleştiren İlknur Özkala böyle gerçekten güzel bir kitabı çıkardıkları için çok teşekkür ediyorum.
Eserin hukuk camiasına yararlı olması dileğiyle.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.